Ankara'dan haykırdılar: Bizler barışın garantisiyiz
- 21:42 25 Kasım 2025
- Güncel
ANKARA – 25 Kasım yürüyüşü gerçekleştiren kadınlar, yaptıkları açıklamada net bir mesaj verdi: “Barış demek kadının yaşam hakkını, özgürlüğünü savunmak demektir. Barışı kadın mücadelesi iktidarın tekelinden çıkarabilir. Biz burada bir araya gelen kadınlar, barışın garantisiyiz.”
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla kadınlar Ankara'da yürüyüş gerçekleştirdi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, milletvekilleri Özgül Saki, Sevilay Çelenk, DEM Parti Ankara İl Eş Başkanı Tatlıgül Gül ve kadın meclisi üyeleri, DEM Parti Ankara İl binasından gerçekleştirdikleri yürüyüşle Yüksel’de bulunan İnsan Hakları Anıtı önüne gelerek diğer kadınlara dahil oldu.
“Eşit, Özgür, Güvenli Bir Yaşam İçin Sokaklardayız!” şiarı ile toplanan kadınlar, sık sık “Jin, Jîyan, Azadî”, “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat Etmiyoruz”, “Kadın Cinayetleri Politiktir”, “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır”, “Yaşasın Kadın Dayanışması” ve “Rojin'in, Zeren’in, Gülistan’ın Hesabı Sorulacak” sloganları atarak yürüdü. Kadınlar ellerinde, “Rojin Kabaiş’e Ne Oldu”, “Aile Yılı Değil Direniş Yılı”, “Örgütlü Şiddete Karşı Öz Savunmaya”, “Filistin’den Rojava’ya Yaşasın Dayanışma” yazılı pankartlarla Yüksel Caddesi’nden başlayarak Meşrutiyet ve oradan Sakarya’ya geçti ve burada basın açıklaması gerçekleştirdi.
Burada basın açıklaması Türkçesini Ankara Kadın Platformu’ndan Eylül Soyluoğlu, Kürtçesini ise Nebahat Çalpan okudu.
'Nefrete inat yaşasın hayat'
Yaşamları ve özgürlükleri için alanlarda olduklarını belirten Eylül Soyluoğlu, “Hayatın her alanında kadınlar olarak şiddetin türlü biçimlerine maruz kalıyoruz. Erkek egemen sistem her yerde kadınları şiddet ve baskı ile boyun eğdirmeye çalışıyor! Evde, işte, okulda, sokakta, cezaevlerinde… Her yerde üzerimize çöken bu şiddet; devletin savaş politikalarıyla, yargının cezasızlığıyla, medyanın cinsiyetçi diliyle besleniyor! Şiddetin önlenmesinde devlete sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ardından 6284 sayılı yasa da etkin uygulanmıyor. Kadınları şiddetten koruyacak mekanizmalar işletilmiyor. Kadınların ve LGBTİ+’ların haklarını hedefe alan politikalar ivmeleniyor. Nafaka hakkı gibi medeni hakları hedefe koyan yargı paketleri tasarlanıyor. Kadınların haklarını hedef alan bu saldırılar ve şiddet daha da artıyor. Şiddet ve nefret politikalarına karşı birbirimizin yanında direnmekten vazgeçmiyoruz. Nefrete inat yaşasın hayat! Bijî Jiyan Tevî Nefretê!” dedi.
'Rojin’in şüpheli ölümü aydınlatılana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz'
AKP’nin kadın düşmanı politikalarının kadınlara şiddet ve ölüm olarak döndüğünü belirten Eylül Soyluoğlu, güncel şiddet vakalarını sıraladı: “2024 yılında en az 315 kadın katledilmişken, bianet’in verilerine göre 2025 yılının ilk 10 ayında 246 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Ankara’da bu yıl içerisinde sadece bilinen 14 kadın cinayeti yaşandı. TBMM çalışanı Saliha Ozan Akkaş, yüksek mühendis Başak Gürkan gibi katledilen kadınların hesabını soruyoruz. Dersîm’de 5 yıl önce kaybolan Gülistan Doku’nun; Aydın Güzelhisar Kız Öğrenci Yurdu’nda asansörün düşmesi sonucu hayatını kaybeden Zeren Ertaş’ın hesabını sormak için alanlardayız. Geçen yıl, kaybolduktan 18 gün sonra Van Gölü kıyısında cansız bedeni bulunan Rojin Kabaiş’e ne olduğunu sormaya devam ediyoruz. Adli tıp raporlarındaki DNA bulgularına rağmen ölümüne intihar süsü verilmeye çalışılıyor. ATK, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve tüm sorumlular hesap verene kadar; Rojin’in şüpheli ölümü aydınlatılana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
'Ev içi şiddet bireysel değil, politik bir şiddet biçimidir'
İşçi kadınların katledilmesi ve "Aile Yılı"na tepki gösteren Eylül Soyluoğlu, açıklamanın decamında şunları kaydetti: “8 Kasım'da Kocaeli'nin Dilovası ilçesinde, ruhsatsız çalıştırılan işyerlerinde katledilen, 3 kız çocuğunun ve 3 kadın emekçinin hesabını sormak için buradayız! 'Suça sürüklenen çocuk' kavramının üzerinde tepinerek 15-18 yaş arasındaki çocukların yetişkin gibi yargılanmasını isteyen devlet; yoksul çocukları sermayeye ucuz işgücü olarak sunuyor. Bu yıl iktidar tarafından Aile Yılı, hatta aile on yılı ilan edildi. Bu politikalarla bizi yeniden eve kapatmak, haklarımızı gasp etmek istiyorlar. Ev içi şiddet bireysel bir sorun değil, patriyarkal erkek egemen sistemin ürettiği politik bir şiddet biçimidir. Kadınların yaşam alanlarını denetim altına almayı hedefleyen bu düzen, ‘aile değerleri’ adına şiddeti meşrulaştırırken, devlet yasalarıyla erkekleri korumaya devam ediyor.”
'Kadın düşmanı tarikatlara bütçe var, kadına yok!'
Evler, kadınlar için en güvenli yer olması gerekirken, en fazla öldürüldüğümüz alanlara dönüştürülüyor. Bu sene ve önümüzdeki seneler aile yılı değil, kadınların direniş yılı olacak! 2026 merkezi bütçesinden ‘kadın politikalarına’ ayrılan pay yalnızca %0,04! Bu, kadın başına günlük 51 kuruş demek! Bütçede tarikatlara, Diyanet’e yer var. Aile’yi koruma adı altında şiddete uğrayan kadınların boşanmasını zorlaştırmak için her türlü protokole bütçe var. Kadın düşmanı, çocuk istismarcısı tarikatlara, cemaatlere bütçe var. Kadınların miras hakkına göz diken, evlilik yaşını hedefe koyan Diyanet’e bütçe var. Ama kadınların sağlığı, eğitimi, barınması için hiçbir bütçe yok.”
'Bizler barışın garantisiyiz'
Bu bütçede erkek şiddeti var, dinci gericilik var, savaş var, silah var, rant var! Kadınlara, yoksullara, göçmenlere, lubunyalara düşen pay ise yoksulluk, şiddet ve güvencesizlik! Savaş bütçesi, erkek şiddetinin devlet eliyle örgütlenmiş halidir! Savaş politikalarına karşı direnen Filistinli, Rojavalı, Sudanlı, Suriyeli Alevi kadınların yanındayız! Biz kadınlar; savaş için değil, eşit, özgür ve güvenli bir yaşam için bütçe istiyoruz! Bizler için barış demek İstanbul Sözleşmesi’ne dönmek demektir, barış demek kadının yaşam hakkını, özgürlüğünü savunmak demektir. Barışı kadın mücadelesi iktidarın tekelinden çıkarabilir. Biz burada bir araya gelen kadınlar, barışın garantisiyiz!”
'Katledilen kadınların hesabını sormak için buradayız!'
Genç kadınların üniversitelerde ve kampüslerde şiddete maruz kaldığını belirten Soyluoğlu, hesap sormaya devam edeceklerini vurguladı: “Ankara’da İkbal ve Ayşenur’un vahşice katledilmesi sonrası kampüsleri eylemlerimiz ile doldurduk. Ankara’da kadın cinayetleri, kayıp kadınlar, şüpheli ölümler artıyor. Batıkent’te katledilen Başak Gürkan, meclis çalışanı Saliha Ozan ve daha niceleri sebebiyle bir araya gelen kadınların öfkesi bize gösterdi: Kadın mücadelesi birlikte güçlü. Diktatörlüğün eliyle katledilen Mirabel Kardeşlerden biliyoruz. Şiddet sistematik, mücadele politiktir! Katledilen kadınların hesabını sormak için buradayız! Şule Çet’in ölümünü faili meçhul olarak kapatmak isteyen erkek adaletin karşısında her davada adliye koridorlarını doldurduk. Tecavüzcü Profesör Hasan Bilgili’nin kapatılmaya çalışılan davasında kadınların örgütlü gücü erkek adalete karşı mücadele ederek kazanım sağladı. Biz kadınlar birbirimizin elini sımsıkı tutmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz: Gerçek adalet biz kadınların mücadelesi, direnişi ile sağlanacak! Erkek adalet değil gerçek adalet için buradayız!”









