Bakanın yüzüne hasta tutsakları sıraladı

  • 16:12 25 Kasım 2025
  • Siyaset
 
ANKARA- Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Milletvekili Newroz Uysal, bakanın yüzüne cezaevinde yaşamını yitiren hasta tutsakları sıralayarak, “Cezaevlerinde ölüm ve öldürme rejimi işliyor” dedi. 
 
Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanlığı 2026 yılı bütçesi görüşülüyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bütçe sunumunun ardından milletvekilleri sırasıyla söz aldı.
 
Burada konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şirnex Milletvekili Newroz Uysal,  cezaevlerindeki infaz yakmalara, sevk adı altında siyasi tutsakların sürgünlerine değindi. 
 
‘Kadına yönelik şiddet için tek bir cümle yok’
 
Adalet Bakanı’nın kadına yönelik şiddet ve katliamla ilgili tek bir cümle kurmayıp bugün dünkü öğretmenler gününü kutlamasını eleştiren Newroz Uysal, “Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Bu ülkede kadınlar her gün şiddet, cezasızlık, ayrımcılıkla yüz yüze. Bakanlığın konuşmasında buna tek bir cümle ayırmaması mevcut politikalardaki sessizliğini, kadına karşı her türlü şiddetin ve Bakanlığın sorumluluğunu nasıl görmezden gelişini bir kez daha açığa vuruyor” dedi. 
 
‘Her yeni cezaevi kadından, toplumdan eksiltilmekte’
 
Bu bütçenin infazda olmayan adaletsizlik ve eşitliğin gölgesinde finanse edildiğini belirten Newroz Uysal, bakanlığın yeni cezaevleri inşa etmekle övünmesine tepki gösterdi. Newroz Uysal, “Bu bütçe kimin hayatına, ne yatırım yapıyor diye sorduğumuzda yalnızca son beş yılda 100'ün üzerinde yaptığınız cezaevleri gibi yine taştan koğuşlar, betondan duvarlar cevabını alıyoruz. Utançtır ki ‘yeni nesil cezaevleri’ diyerek güneş görmeyen yapılarla, tecrit sistemleriyle övünüyorsunuz. Her yeni cezaevi ihalesi bir adli destek merkezi, bir kadın sığınmaevi, çocuk merkezi, bir uzlaşma ya da onarıcı adalet programından eksiltme anlamına gelmekte. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmadığı, ifade, örgütlenme özgürlüğünün daraltıldığı bu ülkede yeni nesil cezaevi hukuk krizini betonla sıvamak, siyasal krizi duvar kalınlığıyla yönetmeye çalışmak demektir” sözlerini kullandı.
 
 ‘Sürgün yollarında ekonomik şiddet ve kazalar var’
 
Tecrit sistemli cezaevlerinin yanı sıra tutsakların ailelerinden uzak sürgün edilme politikalarına ve bunun ekonomik ve şiddet boyutuna dikkat çeken Newroz Uysal, “Mahpusları ailelerinden yüzlerce kilometre uzağa göndererek ailelerini de cezalandırıyorsunuz. Aileler çoğu zaman yol, konaklama gibi giderleri karşılamadığı için aylarca hatta yıllarca görüşe gidemiyor. Bir de görüşe gidemeyen mahpusların Karabük Hapishanesinde Adem Oktay örneğinde olduğu gibi "Düzenli aile ilişkisi yok." diyerek birden fazla kez infazını uzatıp özgürlüğünü gasbediyorsunuz. Bu sürgün yollarında yaşanan ekonomik şiddetin ötesinde, görüşe gidenlerin yaşadığı trafik kazalarındaki yaralanmalar ve hatta yaşamını yitirenler oluyor. Mahpusların yakınlarının defin ve taziye törenlerine katılabilmesi için talep edilen on binlerce liraya varan nakil ve refakat bedelleriyle insanların yas tutma hakkını bile gelir durumuna bağladınız ve birçok mahpus bu nedenle yas tutma hakkını bile yerine getiremiyor. Yetmiyor, mahpusları Bakanlığınız ve özel sektörün en ucuz, en güvencesiz işçisi olarak çalıştırıyorsunuz, tıpkı öğrencilerin MESEM'de çalıştırıldığı gibi” diye belirtti. 
 
‘Cezaevlerinde ölüm ve öldürme rejimi işliyor’
 
Konuşmasının devamında Newroz Uysal şunlara değindi: “Mahpuslara verdiğiniz komik günlük ücretleri cezaevi kantinlerinde onlardan geri alıyorsunuz. Cezaevlerini ölümlerin ve şüpheli intiharların sıradanlaştığı bir yer hâline getirdiniz. Yalnızca 2024'ün ilk on bir ayında 68 kişinin intihar ettiği kayıtlara geçti, bunların çoğu şüpheli ölüm. Yine, sizin verilerinize göre 2024 yılı genelinde hayatını kaybeden mahpus sayısı 818 yani her gün en az 2 mahpus Türkiye'deki hapishanelerde can veriyor. Cezaevlerinde âdeta adı konulmamış bir ölüm ve öldürme rejimi işliyor. Bu veriler size ne ifade ediyor Sayın Bakan? Hiçbir şey anlatmıyor mu? Siz cezaevlerindeki doluluğu böyle mi boşaltıyorsunuz? Bu mu insan onuruna uygun cezaevi sisteminiz?
 
İGK sorularını kim soruyor!
 
Mahpuslar infazlarını yıllarca ağır hak ihlalleriyle tamamlamış olmasına rağmen 2021 yılında getirilen ideolojik terbiye mekanizmaları olan idare ve gözlem kuralları şöyle soruyor: ‘Pişman mısın? Kimliğinden, düşüncenden vazgeçtin mi?Siyasi tutumunu değiştiriyor musun?’ İstediği cevabı almadığında ise özgürlük yok, yaşam yok, tıpkı Sincan Cezaevinde Sermin Demirdağ örneğinde olduğu gibi. 7 kez kurulda değerlendirme yapıldı Demirdağ hakkında ancak yine tek bir tahliye yok, tıpkı Sincan'da tahliye edilmeyen tek bir mahpus kadın gibi. Sorgu odasına dönüştürdüğünüz kurulda ‘Keşke diyor musunuz?’ diye soruyor, bu da yetmiyor mahpuslara PKK'nin silah bırakma süreçleri hakkında ‘Kaç kişi silah bıraktı, herkes neden bırakmadı’ diye sorular soruyorsunuz. Bu soruları kim hazırlıyor? Bu sorular Bakanlığınızın değerlendirme onayından ne kadar geçiyor? Yoksa Sayın Bakan siz değilse, bu cezaevlerindeki bu soruları kontrol edemediğiniz yapılar mı soruyor?
 
Sistematik bir disiplin mühendisliği işletilmek isteniliyor
 
Bildiğiniz gibi, benzer ve daha absürt birçok gerekçeyle mahpusların özgürlüğü gasbedildiği için sayısız önerge verdik. Sorulan bu soruların sorulması hangi hukuki mevzuata dayanıyor? Kurulun böyle bir yetkisi var mı, yok mu? Yok diyorsanız neden yüzlerce soru önergemize her defasında ‘Her şey mevzuata uygun’ cevabı veriyorsunuz? Bu mu mevzuata uygunluk?
 
Denetimli serbestlikten yararlanmak adına istenilen samimiyet tasdik belgesinin dayanağı nedir? Evet, cezaevlerinde işleyen her şeyin infaz rejimi olmadığı açık, kurullar eliyle kişiliğin budanmasına, iradenin kırılmasına, politik kimliğin inkarına zorlandığı sistematik bir disiplin mühendisliği işletilmek isteniyor. Yoksa elektrik tasarrufu yapmadığı, kaç kitap okuyup okumadığı nedenleriyle insanların özgürlüğü gasp edilebilir mi bir yıla kadar bile? İşte kurullardaki bu ideolojik sorular, cevapları beğenilmediği için trajikomik gerekçelere ve absürt hukuksal mekanizmaya dönüşüyor. Bu konudaki açıklamanız, çözümünüz nedir Sayın Bakan, merakla dinlemek istiyoruz. 
 
Ölüm gelene kadar içeride kalacaksın diyorsunuz
 
Bu düzen ağır hasta mahpusları tedaviden, yaşamdan koparıyor; Fatma Tokmak, Emin Çam, Cihan Talak, Abdülkadir Tatlı, Önder Poyraz, Süreyya Bulut ve daha yüzlercesi. Bazıları nefes alamıyor, engelli mahpuslar tek başına yürüyemiyor, bazıları ise hafızasını kaybetmiş, kendi adını bile söyleyemem mahpuslar var ama adaletiniz... Siz diyorsunuz ki: Ölüm gelene kadar içeride kalacaksın ya da ölümün kıyısında tahliye olacaksın. Bu sistem insanlık onurunu öldürmeye, bu onurdan geriye hiçbir şey bırakmamaya kast değilse nedir? Bu çürümenin altında yatan temel mekanizmalardan biri de her seferinde gerekçe olarak bizlere sunduğunuz Adli Tıp Kurumu. Çünkü ağır hastaları içeride tutan kararlar sizin bilimsel diye arkasına sığındınız bu kurumun imzasını taşıyor. 
 
 ATK sistemin sonucudur
 
Bu konuda verdiğimiz kanun tekliflerine, önergelerine her seferinde Adli Tıp Kurumuna aklayan cevaplarınızla bu sorumluluğunun bir parçasısınız çünkü ATK bu sistemin bir sonucudur. Onu böyle çalıştıran siyasal irade ise sorunun ta kendisidir. Bu nedenle soruyoruz: Son beş yılda ATK'nin ‘Cezaevinde kalabilir’ dediği kaç mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirdi? Bir de ATK'nin cezaevinde kalamaz raporlarına rağmen cezaevlerinde tutulan ve hayatını kaybeden mahpus sayısı kaç?  En son Elâzığ Hapishanesinde infaz hâkimliğinin vermiş olduğu bir karar var, infaz hâkimliği vermiş olduğu kararda mahpuslara pişmanlık sorusunun dayanağı olan - Anayasa ve yasalarda değil- yönetmeliğin kötüye kullanıldığını, mahpusların yargılama sırasında mahkemeler tarafından sorulabilecek soruların kurul eliyle sorulamayacağına dönük bir mahkeme kararı var. Bu karara karşın kurullarla ilgili yürütülen süreç ne?”