Sessizlikten direnişe: Yeni bir kuşak büyüyor

  • 09:06 15 Kasım 2025
  • Dünya
Derya Ceylan 
 
HABER MERKEZİ - İran ve Rojhilat’ta çocukların eğitimden sağlığa, güvenlikten ifade özgürlüğüne kadar tüm temel hakları sistematik biçimde ihlal ediliyor. Devlet şiddetine rağmen çocuklar “Jin, Jiyan, Azadî” diyerek itaat kültürünü kıran yeni bir direniş hattı kuruyor.
 
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü, çocukların eşit, özgür ve güven içinde yaşama hakkını hatırlatırken; Orta Doğu’da çocukluk, hâlâ devlet, din ve ataerkil sistemlerin gölgesinde şekillenen bir gerçeklik. Bir çocuk dünyaya gözlerini açtığı anda, “sus”, “itaat et”, “büyüklerin sözünü dinle” gibi öğretilerle büyütülüyor; bu sözler, sadece aile içi uyarı değil, köklü bir politik-kültürel ideolojinin parçası.
 
BM Çocuk Hakları Komitesi’nin değerlendirmeleri, bölge ülkelerinde çocukların karar alma süreçlerinden tamamen dışlandığını, okullarda tek yönlü disiplin, evlerde ise “saygı” adı altında itaat kültürünün dayatıldığını gösteriyor. Eğitimden dini kurumlara kadar tüm ideolojik aygıtlar büyük ölçüde çocukları şekillendirmeyi amaçlıyor.
 
 ‘Ahlak eğitimi’ adıyla kurulan itaat düzeni
 
Bu ideolojik düzenin en belirgin örneği İran’da görülüyor. Devlet, aile ve dinin iç içe geçtiği yapı, çocukların kimliğini henüz ilkokul çağında şekillendiriyor. İran Eğitim Bakanlığı’nın 2024’te yürürlüğe koyduğu “Ahlaki Yetişim Programı”, kız çocuklarına yedi yaşında başörtüsünü zorunlu hale getirirken, dokuz yaşından itibaren dini vecibeleri öğretmeyi şart koşuyor. Erkek çocuklar aynı yaşlarda “şehadet”, “sadakat” ve “vatan sevgisi” kavramlarıyla biçimlendiriliyor.
 
Bu politikalar “dini değerleri koruma” adıyla meşrulaştırılsa da gerçekte çocukların bedenine, düşüncesine ve yaşamına müdahale eden bir kontrol mekanizmasını temsil ediyor. Okul kitaplarında “itaat”, “sabır” ve “sadakat” ahlakın en temel unsuru olarak sunuluyor. Öğretmenler, BBC Persian’a yaptıkları açıklamalarda kız öğrencilerin çoğunun başörtüsünün anlamını bile bilmeden “bu bir emir” denilerek itaat etmeyi öğrendiğini aktarıyor. Bu sessizlik kültürü okulda başladığı gibi evde ve sokakta da sürüyor.
 
Ailenin sessizliği ve özel alanın baskısı
 
İran’daki aile yapısı, devletin ideolojik kodlarını yeniden üreten küçük bir model işlevi görüyor. Baba otoritesinin kutsandığı bu sistemde çocukların söz hakkı yok denecek kadar az. Psikologlar, aile içinde kurulan bu düzene “sessizlik pedagojisi” adını veriyor; çünkü çocuğa ilk öğretilen şey konuşmak değil, susmak oluyor. Bu pedagojik sessizlik, yetişkinlik döneminde toplumsal rollere dönüşüyor: itaat eden kadın, görev bilen erkek ve sorgulamayan yurttaş.
 
Rojhilat: Direnişin çocuklaşan yüzü
 
Jina Emînî’nin katledilmesinin ardından ilk kıvılcım memleketi olan Rojhilat’ta (Doğu Kürdistan) ateşlendi. Seqiz, Sine, Bokan, Mahabad ve Piranşar’da çocuklar ve gençler, “Jin, Jiyan, Azadî” sloganını sadece bir politik tepki olarak değil; yıllardır üzerlerine çöken sessizlik kültürüne karşı bir özgürleşme çağrısı olarak sahiplendi. 12–14 yaşlarındaki kız çocuklarının okullarda başörtülerini çıkararak “Bu benim kararım!” demesi, İran’da itaat kültürüne karşı bir başkaldırıydı. 
 
Devlet şiddetinin hedefinde çocuklar var
 
Protestoların başlamasıyla devlet şiddeti de yoğunlaştı. BM İnsan Hakları Ofisi (OHCHR), protestoların ilk aylarında en az 23 çocuğun güvenlik güçleri tarafından katledildiğini, çok sayıda çocuğun gözaltına alınarak yetişkinlerle aynı koşullarda tutulduğunu açıkladı. BM Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar Özel Temsilciliği ise İran devletinin çocuklara yönelik gözaltı ve işkence uygulamalarının uluslararası hukuk açısından ağır ihlaller oluşturduğunu belirtti.
 
Human Rights Watch’ın (HRW) raporları daha karanlık bir tabloyu ortaya koyuyor: İran güvenlik güçlerinin çocukları yakın mesafeden plastik mermilerle vurduğu, gözaltında elektrik verme, fiziksel ve cinsel şiddet dâhil olmak üzere ağır işkence yöntemleri uyguladığı belgelenmiş durumda. Bazı çocukların günlerce ailelerinden saklandığı, bazılarının ise gözaltında hayatını kaybettiği raporlara yansıdı. Bir çocuğun Tahran’da gizlice kaydedilen bir videoda söylediği şu cümle, bu şiddetin içinden büyüyen bir kuşağın özetini veriyor:“Bize susmayı öğrettiler ama biz artık konuşmayı öğreniyoruz.”
 
Yoksulluk, açlık ve sağlık hakkının çöküşü
 
Ekonomik krizin derinleşmesi çocukların yaşam hakkını doğrudan etkiliyor. İran ve Rojhilat genelinde nüfusun büyük bir bölümü yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve bu durum çocuklarda açlık, yetersiz beslenme ve hastalıklara karşı savunmasızlık yaratıyor. Kırsal bölgelerde sağlık hizmetlerine erişim sınırlı; beş yaş altı ölümler çoğunlukla erken doğum, zatürre, ishal ve beslenme yetersizliğiyle bağlantılı.
 
Çocuk sağlığı konusunda aktif çalışan kuruluşlar, kırsal bölgelerde hem anne hem çocuk beslenme yetersizliğinin kronik bir sorun olduğunu vurguluyor.
 
Eğitim hakkının sistematik biçimde ihlali
 
İran’da zorunlu eğitim 11 yaşına kadar olsa da eğitim hakkı fiilen uygulanamıyor. Kız çocuklarının okullaşma oranı erkeklere göre daha düşük. Ekonomik baskılar, toplumsal cinsiyet normları ve kırsal bölgelerdeki altyapı eksiklikleri, çocukların özellikle kızların eğitimden kopmasına neden oluyor. Eğitim müfredatı ise cinsiyetçi rollerle şekillenmiş durumda. Kadının itaatkâr, erkeğin ise otorite sahibi olması gerektiği öğretisi, çocukların kişilik gelişiminde derin izler bırakıyor. Rojhilat’ta ise bu ihlaller, hem dil yasağı hem de etnik ayrımcılık nedeniyle daha da derinleşiyor.
 
Çocuk yaşta evlilik: Yasal bir ihlal düzeni
 
İran yasalarına göre kız çocukları 13, erkek çocukları 15 yaşında evlendirilebiliyor; aile mahkemelerinin onayıyla daha erken yaşta evlilikler de mümkün. Bu düzen, çocukları başta cinsel saldırı olmak üzere ağır riskler altında bırakıyor. Kırsal bölgelerde ekonomik gerekçelerle çocuk yaşta evlilikler, çocukların eğitim ve sağlık hakkını kalıcı biçimde ortadan kaldırıyor.
 
Çocuk yaşta çalıştırılma ve sokakta yaşam
 
Çocuk yaşta çalıştırılma, İran ve Rojhilat genelinde en önemli ihlal alanlarından biri. İnsan hakları örgütleri, binlerce çocuğun tehlikeli koşullarda çalıştırıldığını, özellikle tarım, tekstil atölyeleri, madenler ve sokakta satış işlerinde ağır sömürüye uğradığını bildiriyor.
 
Sokakta yaşayan çocukların sayısı yüz binlerle ifade ediliyor ve bu çocuklar cinsel saldırı, zorla çalıştırılma, uyuşturucuya alıştırılma gibi risklerle yüz yüze kalıyor. HRW’ye göre sokakta yaşamak zorunda bırakılan çocuklarının büyük kısmı ilk haftalarında cinsel saldırı riski ile karşı karşıya; bu durum ülkenin en karanlık gerçekliklerinden biri olarak duruyor. 
 
Çocuklara ölüm cezası
 
İran hâlâ 18 yaş altına ölüm cezası veren ülkelerden biri. BM uzmanları, çocukların adil yargılanma hakkının sistematik biçimde ihlal edildiğini; çocukların avukatsız, ailelerinden habersiz ve ağır işkenceyle dolu sorgulara maruz bırakıldığını vurguluyor. Bu uygulamalar uluslararası hukuk açısından çocuk hakları ihlallerinin en ağır biçimleri arasında yer alıyor. Bu nedenle İran yargı sistemi, uluslararası toplum tarafından çocuk adaletine dair en ağır ihlallerden birini uygulayan mekanizmalardan biri olarak tanımlanıyor.
 
Sessizliği bozan kuşak
 
İran’da çocuk olmak hem toplumsal hem politik bir sınavdan geçmek demek. Bir yanda yoksulluk, baskı kültürü, şiddet ve ayrımcılık; diğer yanda sessizliği kutsayan bir düzen var.
 
Ancak “Jin, Jiyan, Azadî” sloganını dillendiren çocuklarla yeni bir dönem başlıyor. Bu kuşak susmakla büyütülse de konuşarak direniyor. Her sözleri, her adımları sessizliği biraz daha kırıyor.