
Irkçı saldırıya tepki: Bu, devletin politikalarının bir yansıması
- 09:02 22 Temmuz 2025
- Güncel
Melike Aydın
İZMİR - İstanbul’da Kürtçe müziğe yönelik ırkçı saldırının, devletin uzun süredir sürdürdüğü politikaların bir yansıması olduğunu vurgulayan kadınlar, barışın konuşulduğu bir süreçte yaşanan bu saldırıya karşı faillerin cezalandırılması çağrısında bulundu.
İstanbul’un Bayrampaşa İlçesinde 13 Temmuz’da piknikten dönen bir aile, Kürtçe müzik dinlediği sırada polis şiddetine maruz kaldı. Aldığı darbeler sonucunda erken doğuma zorlanan Zeynep Yaman’ın yaşadığı travma, Türkiye’deki cezasızlık ve nefret politikalarının geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne serdi. Yaşanan ırkçı polis saldırısına karşı ise tepkiler sürüyor.
‘Münferit değil iktidar politikalarının sokağa yansıması’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan Tülin Osmanoğulları, kadına yönelik şiddetin toplumun her kesiminde görüldüğünü, ancak yaşanan bu saldırının ne yalnızca kadına yönelik şiddet ne de yalnızca ırkçılık olarak değerlendirilebileceğini belirtti. Tülin Osmanoğulları, “Kürtçe müzik dinleyen bir aileden söz ediyoruz. Burada ciddi anlamda bir nefret suçu var. Hamile bir kadın darp ediliyor. Bu, hem ırkçılığın hem de nefret suçunun ete kemiğe bürünmüş halidir. Aynı zamanda yıllardır bizi yöneten siyasi iktidarın, kadını her alanda hedef gösteren, ötekileştiren ve ikinci sınıf görmekten öte, görünmez kılan politikalarının bir sonucudur. Hep söylenir; Türk halkı kadına, hele ki hamile kadına değer verir... Bugünlerde kadınlara 'çocuk doğurun' deniyor ya; işte bugün gördük, hamile bir kadının ırkçı bir saldırıya uğradığını gördük. Bu, münferit bir olay değil; siyasi iktidarın politikalarının sokağa yansımış halidir” dedi.
‘Kürt halkına yönelik sistematik saldırının bir parçası’
Türkiye’de ırkçılığın yıllardır beslendiğini ve yaşanan saldırının bu nefret politikasının bir yansıması olduğunu dile getiren Bağımsız Feminist Tuğçe Kızıldemir, şu ifadeleri kullandı: “Kürtçeye, Kürt kültürüne ve bu topraklardaki diğer kültürlere yönelik hoşgörü; birlikte yaşamanın temeli haline getirilmelidir. Toplumun vicdanına seslenilmeli ve bu saldırının hesabı mutlaka sorulmalıdır. Bu tür ırkçı saldırıların son bulması ve barış içinde ortak yaşamın sağlanabilmesi için, ırkçı politikaların artık sona erdirilmesi gerekmektedir. Kürdistan’da kadınlara ve çocuklara yönelik sistematik bir devlet şiddeti olduğunu biliyoruz. Bu, aslında bir savaş politikasıdır. Aynı zamanda, gebe olduğu açıkça belli olan bir kadına dahi şiddet yöneltilmesi; kadına, çocuğa ve Kürt halkına yönelik sistematik saldırının kirli parçalarından biridir. Bu noktada, sorumluların hesap vermesi, zaten kayıt altında olduğu belli olan kişilerin yargılanması gerekir. Biz de feministler olarak bu sürecin takipçisi olacağız.”
‘Devlet kadınların failidir’
Halkevci Kadınlar’dan Emine Akbaba, İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle birlikte kadına yönelik saldırıların giderek arttığını ve cezasızlık politikalarının yaygınlaşmasının, kadına ve çocuğa yönelik şiddet ile cinsel saldırının meşrulaştırılması noktasına dayandığını dile getirdi. Aile yılı ilan edilirken, “kutsal aile” olarak tanımlanan yapılarda kadına yönelik şiddetin görünmez hale getirildiğini vurgulayan Emine Akbaba, polisin kadına yönelik şiddetinin özellikle 8 Mart ve 25 Kasım tarihlerinde sürekli yaşandığını ifade etti. Emine Akbaba, “İstanbul’da yaşanan saldırıda da, tam da barış sürecinde, ırkçılığın devlet eliyle nasıl yaşatıldığını görmüş olduk. Bu ülkede, özellikle Kürdistan illerinde, devlet kadına yönelik şiddetle karşımıza çıktı. Ve bu şiddeti cezasızlıkla ödüllendiren devlet, bugün İstanbul’da da kadına yönelik şiddet uygulamıştır.Bugün, devlet kadınların failidir. 2025 yılında da kadına ve çocuğa yönelik şiddetin hesabını sormaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
‘Kültürümüze, dilimize, varlığımıza tahammülsüzlük’
Avesta Dil Derneği’nden Yasemin Elban, daha önce de bir Kürt gencin, yalnızca Kürtçe müzik dinlediği için katledildiğini hatırlatan Yasemin Elban, Kürtçe konuşanlara yönelik benzer saldırıların ve hatta işkencelerin birçok kez yaşandığını vurguladı. Yasemin Elban, “Elbette kardeşlikten söz ediliyor, ancak bu saldırılar; bizim kültürümüze, dilimize ve hatta varlığımıza duyulan tahammülsüzlüğü açıkça yansıtıyor. Bu saldırı karşısında, Türkler ve diğer halklar sessiz kalmamalı, bunu kabul etmemelidir. Kürt halkı barış için elinden geleni yapıyor. Ancak Türkiye, artık ayaklar altına alınan insan haklarının yerine getirilmesi için somut çözümler üretmelidir. Bu olaylar artık yaşanmamalı. Kürtlerin buna tahammülü kalmadı. Bu tür haberleri artık duymak istemiyoruz” sözlerini kullandı.