Failler birbirinden öğreniyor, şüpheli kadın ölümleri artıyor

  • 09:03 27 Temmuz 2025
  • Güncel
Melike Aydın
 
İZMİR - İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden bu yana kadın katliamları ve şüpheli kadın ölümleri artıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Esra Akın, faillerin birbirinden öğrenerek cesaret bulduğunu ve cezasızlık politikalarının bu ölümleri körüklediğini söyledi. 
 
Kadına yönelik şiddet, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği 1 Temmuz 2021’den bu yana sürekli artış gösteriyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 2021’in ilk 6 ayında 131, 2022’nin ilk 6 ayında 164, 2023’ün ilk 6 ayında 147, 2024’ün ilk 6 ayında 205, 2025’in ilk 6 ayında ise 136 kadın katledildi. Platformun her altı ayda bir yayınladığı rapora göre, 2025’in ilk 6 ayında 136 kadın erkekler tarafından katledilirken, 145 kadın da şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
 
Şüpheli ölümlerdeki artışa dikkat çeken platformun İzmir temsilcilerinden Esra Akın, faillerin birbirinden öğrendiğini söyledi. “Aile yılı” ilan eden iktidarın kadın politikalarının katliamların önüne geçmekten uzak olduğunu belirten Esra Akın, kadınların örgütlü mücadeleyi yükseltmesi gerektiğini vurguladı.
 
‘Kadınlar adeta balkondan düşmeye eğilimli gibi bir veri’
 
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği 2021 yılından itibaren kadın katliamlarının tırmanışa geçtiğini söyleyen Esra Akın, özellikle şüpheli kadın ölümlerinin dikkat çekici oranda arttığını belirtti. Bu durumun faillerin birbirinden ve medyadaki haberlerden öğrendiğine işaret ettiğini kaydeden Esra Akın, “Türkiye’de genel olarak bir cezasızlık politikası uygulanıyor. Aflar çıkıyor ya da tahrik ve iyi hâl indirimleri gözlemleniyor. Hiçbir zaman bir kadın, uzun uğraşlar vermeden faile gerekli cezanın verildiğini göremiyor. ‘Şüpheli ölüm’ denen gerçekler var; peşine düşülmediği, aileler basına yansıtmadığı sürece bu ölümler araştırılmıyor” dedi.
 
‘Kadınlar adeta balkondan düşmeye eğilimli gibi bir veri’
 
Derneğin 7/24 açık hattından gelen başvuruların temel veri kaynaklarını oluşturduğunu ifade eden Esra Akın, buna karşılık ulaşamadıkları veya basına hiç yansımayan kadın katliamlarının da olabileceğini sözlerine ekledi. Özellikle şüpheli ölümlerde artışın yaşandığını ve birçoğunun balkondan düşme şeklinde gerçekleştiğine dikkat çeken Esra Akın, “Sanki kadınların balkonlardan düşmeye eğilimi var gibi görünüyor. Gerekli soruşturma yapıldığında kadının eşi, sevgilisi, ailesinden biri, kardeşi, babası bir erkekle olduğu gözlemlenebiliyor. Bundan cezasızlık politikasının etkisi var. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının da etkili olduğunu gözlemliyoruz” şeklinde konuştu. 
 
‘Şüpheli ölümler araştırılmalı’
 
Basının, “namus cinayeti”, “aşk cinayeti” ve “töre cinayeti” gibi tabirler kullanırken, kadın mücadelesi ile bu kavramın da değiştiğini vurgulayan Esra Akın, bunun nedeni olarak, katliamın toplumsal cinsiyet rollerine dayalı olarak, kadınların sadece kadın olduğu için ve kendi hayatları hakkında karar vermek istediği için gerçekleştirildiğini ifade etti. Aynı şekilde şüpheli kadın ölümleri üzerine de mücadele  ettiklerini söyleyen Esra Akın, “Bunların gerçekten şüpheli olduğunun araştırıp kovuşturulması gerektiğini, sürecin takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Balkondan düşmelerin nedenlerinin araştırılması gerekiyor. Bu hikâyelerin çok benzerlerini isim isim, veri veri kaydediyoruz. Bunlar yaşandıysa şu anda da yaşanıyor olabilir. Neden bu verilerin, hikâyelerin peşine düşmüyoruz diye değerlendiriyoruz” şeklinde dile getirdi.
 
‘Kadınların yüzde 65’i evlerinde katledilirken aile on yılı ilan edildi’
 
Hazırladıkları aylık, altı aylık ve yıllık raporlarda kadınların nerede, nasıl, kimler tarafından, hangi gerekçelerle katledildiklerini ortaya koyduklarını ifade eden Esra Akın, “2025 yılı aile yılı ilan edildi, önümüzdeki 10 yıl aile on yılı olarak ilan edildi. Her zaman aile odaklı politikaların desteklendiğini görüyoruz. Şunu sormak gerekiyor, yetkililere ve karar mercilerine: Son altı ayda katledilen 136 kadının yüzde 65’i evlerinde ve aileleri tarafından öldürüldü. Bunu nasıl görmezden gelebiliyorsunuz? Yarısından fazla bir orandan bahsediyoruz. Tanıdığı erkekler tarafından, boşanmak istedikleri eşler, babalar, abiler, kardeşler tarafından kendi evlerinde öldürülüyor” sözlerini kullandı. 
 
‘Çıkan her yargı paketi kadınların hayatlarına mal oluyor’
 
Kamuoyu baskısı olmadan istenen sonucun alınamadığını, bu nedenle başvuranların tamamının basın desteği istediğini paylaşan Esra Akın, çıkan yargı paketlerinde mutlaka kadınların hayatını ilgilendiren başlıkların yer aldığına işaret etti. Esra Akın, “10’uncu Yargı Paketi’nde birçok fail affedilerek serbest bırakıldı. Bu sadece kadın cinayeti veya bu suçlarla ilgili demiyorum, ama gerçekten bir suçu işleyen kişi ikinci defa da bunu işlemeye cüret ediyor. Çünkü ceza almamış, ‘nasıl olsa iyi hâl veya tahrik indirimi alırım, ya da benim yatacağım süre ne kadar olabilir ki, acaba af çıkar mı’ diyor. ‘Dönüp dolaşıp o kadını bulacağım’ diyor veya başka bir kadının, toplumdaki herhangi birinin hayatını karartmada cesaret bulabiliyor. Çünkü erkekler de bu hikâyeleri ve kurtulma yöntemlerini birbirinden öğreniyor. Ceza verilmeyen toplumda bunların sonlanabilmesi de mümkün değil. 6284 Sayılı Kanun’un etkin şekilde uygulanması gerekiyor. Yoksa biz “Kadın cinayetlerini durdurmak istiyoruz” cümlelerine inanmamızı beklemesinler” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kadın katliamı üçüncü sayfa haberi değil, ana gündem olmalı’
 
Toplumun sansasyon yaratan kadın katliamlarına daha fazla tepki göstermeye meyilli olduğunu, diğer kadın katliamlarının ise kanıksandığını ifade eden Esra Akın, “Toplumda süregelen bir şiddet silsilesi var. Bunu ekonomik, psikolojik, fiziksel olarak ele alabilirsiniz. Ama her sabah güne bir hak gaspı ile başlıyoruz ve bu ister istemez insanların da psikolojik olarak algılarıyla ilgili tutumlarını etkilemiş durumda. Çünkü Türkiye gündemi hiçbir zaman bizi tek bir başlığa odaklanma, tek bir şeyin peşinde koşma şansı tanımıyor. Kadın cinayetleri de maalesef bu yöne evirilmiş durumda ama yine çok umutsuz değilim. Sadece basının daha fazla bu olaylara yer vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bir kadının hayatı ya da herhangi bir insanın hayatı, iktidarın nasıl bir tutum aldığıyla, o süreçteki gündemde neler olduğuyla alakalı değerlendirilebilir. Ama kadın cinayeti her zaman gündeme oturması gereken bir şey. Toplumun yarısının kendi hayatları hakkında karar almakla ilgili yaşam haklarının elinden alınması. Bu yok sayılabilecek, üçüncü sayfaya alınabilecek bir durum değil. İnsan olmaya, birey olmaya karşı işlenmiş bir suç olarak ele alınabilir” dedi. 
 
‘Eğitimin ve basının dili değiştirilmeli’
 
Uygulanan eğitim sisteminden kadının toplumda var olma biçimlerinin etkilendiğini söyleyen Esra Akın, “Toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTQ+ gibi kelimelerin kullanılmasını yasakladığını biliyoruz. Çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliğini, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin ortadan kaldırılması gerektiğini anlatmadan kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçebilirsiniz? Daha eşitlikçi, insancıl, özgürlükçü bir toplum yaratmak istiyorsak öncelikli olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsetmek gerekir. Öncelikle hem medyada hem eğitimde dilimizi toplumsal cinsiyet eşitliği yönünde değiştirmeliyiz. Hem eğitim sisteminde hem toplumsal düzeyde bir sistem değişikliği gerekiyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Örgütlenmek ve birlikte ses çıkarmak gerekiyor’
 
Aile odaklı politikaların değiştirilmesi ve kadınların evlere hapsedilmemesi gerektiğini ifade eden Esra Akın, bunlar için sürekli mücadele ettiklerini, veriler topladıklarını ve topluma ilettiklerini dile getirdi. Tek çarenin örgütlenmek ve birlikte ses çıkarmak olduğunu kaydeden Esra Akın, bireysel ilerlemenin gereken yararı sağlayamayacağını vurguladı. 
 
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2025 yılı ilk 6 aylık şiddet raporuna şu linkten ulaşabilirsiniz: