
Ruanda'da cinsel şiddet savaş aracı olarak kullanıldı
- 09:18 5 Ocak 2018
- Dünya
HABER MERKEZİ - Ruanda Soykırımı’nda kadınlara uygulanan cinsel şiddet bir savaş aracı olarak kullanılırken, 500 bine yakın Tutsili kadın, dünyaya kendi ırkından çocuk dünyaya getirmesin diye cinsel şiddete maruz bırakıldı.
Siyasi çalkantıların yaşandığı ülkelerdeki savaş, sömürge, soykırım ve toplu tecavüzler dünya tarihinde kara leke olarak durmaya devam ediyor. Bunlardan biri de birçoğu Tutsi olan yaklaşık 800 bin kişinin hayatını kaybettiği Ruanda Soykırımı. 6 Nisan 1994’te patlak veren soykırım Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hutu ve Tutsiler arasındaki etnik bölünmelerle başladı. Ruanda soykırımı tam 100 gün sürdü. Tarih bu soykırımı yazarken satır aralarına gizlenen pazarlıklara da yer verdi. Medyanın yaygın olarak kullanıldığı soykırım sürecinde “seks objesi” diye yansıtılan Tutsili binlerce kadın cinsel şiddete maruz bırakıldı, katledildi. Dünya üzerinde yaşatılan cinsel şiddetin derin izler bıraktığı soykırım yargılanırken hakimlerde biri, “Tarihte şimdiye kadar cinsel şiddetin Ruanda’daki gibi büyük ölçekte askeri bir strateji olarak kullanılmaya başlandığına dair hiçbir kanıt bulunmadığını” söyleyecekti.
Cinsel şiddet savaş silahı olarak nasıl kullanıldı?
Savaşlardan en çok etkilenen kadınlar ve çocuklar Ruanda Soykırımında etnik temizlik aracı olarak kullanıldı. Tutsi kadınlarını kimliklerinden soyutlamak için cinsel şiddet yöntemi kullanıldı. “Hamamböceği” tanımlaması olarak kullanılan nefret propagandası Tutsiler için kullanılan insanlık dışı uygulamalardan sadece birisiydi. Cinsel saldırıya maruz bırakılan Tutsi kadınlarından çok Hutular söz hakkını kendilerinde bularak sık sık cinsel saldırıya maruz bırakılan kadınlar hakkında, “Sen bizim için hiçbir şeysin. İstediğimiz şeyleri yapacağız” sözlerini kullandı. Tecavüze maruz bırakılan kadınlar arasında sakar kalanlar oldu. Sakatlanma, Tutsi kadınlarını zorla çocuk sahibi olmaktan alıkoymak için bir yol olarak kullanıldı. Ayrıca, zorunlu gebelikler tecavüzcülerin etnisitesini alan bebeklerin doğmasına neden oldu.
Cinsel şiddetin etnik açıdan kullanıldığı bir başka yol da HIV oldu. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonundan 2006’ya ait bir bildirisine göre ‘’soykırım tecavüzcüleri, HIV’i bulaştırma sözü verdiler’’ dendi. Kadınları aşağılamak ve terörize etmek için tecavüzün etnik temizlik aracı olarak yaygın kullanılmasının yanı sıra, cinsel şiddet, toplumsal cinsiyetleri nedeniyle kadınları parçalamak anlamına da geliyordu.
Dönemin medyasıTutsi kadınlarını 'seks objesi' olarak gösterdi
Kadınlara yönelik cinsel şiddet ve işkenceler dönemin medya organları tarafından da desteklendi. Büyük ölçüde Hutular tarafından kontrol edilen basılı medyada sıklıkla kadınlar “seks objesi” olarak lanse edildi. Basılı yayında kadınların “seks objesi” olarak canlandıran karikatürlerin kullanılması Tutsi kadınlarına karşı nefreti uyandırdı. 1990 yılında Kanguru Gazetesi hazırladığı bir haberde, ‘’Her Hutu, Tutsi kadınının nerede olursa olsun, Tutsi etnik nedenleri için çalıştığını bilmelidir’’ gibi satırları içeren ‘’On Emir’’ listesini yayınladı. Devamında ise “Her Hutu bunu bilmelidir ki, bizim Hutu kadınları, eşleri ve anneleri daha layık ve daha vicdani, güzel, mükemmel ve daha dürüst değiller mi!” dedi. Ruanda Soykırımında Propaganda ve Cinsel Şiddeti’ adlı kitabın yazarı Llezlie Green, soykırım sırasında cinsel şiddetin kullanılmasını "Tutsi kadınlarını hedef alan bu tür nefret propagandasının varlığı, cinsel şiddetin çatışmanın sadece bir yan etkisi olmadığını, aksine soykırım kampanyasının ayrılmaz bir parçası olduğu’’ şeklinde yazdı.
Kadınların çocuk sahibi olması engellendi
Interahamwe, cinsel şiddetin çoğunu gerçekleştirdi, ancak Ruanda Silahlı Kuvvetleri ve sivilleri de Tutsi kadınlara yönelik cinsel şiddette bulundu. Kadınlar tecavüz çoğunlukla sakatlanmış ya da cinsel organları oyularak kaderine terk edilmişti. Sakatlama sıklıkla kadının bedenini tamamen yok etmek için kullanıldı. Kadınlara sivri uçlu çubuklar veya bıçak gibi nesnelerle tecavüz edildi, kaynar su veya asit ile işkence yapıldı. Sakatlamalar kadınların Tutsi ırkına ait çocuk sahibi olmasını engellemek için yapıldı.
‘Zorla evlilik ve cinsel kölelik’
İnsan Hakları İzleme Örgütü, cinsel şiddet açısından 1996’daki açıklamasında ‘’Kadınların cinsel köleliğe tabi tutulduklarını ve bir milis grubu tarafından topluca tutulduklarını ya da bir milis tarafından, kontrol noktalarında veya insanların sakatlandıkları veya katledildikleri diğer yerlerde seçildiklerini ve kişisel cinsel hizmet için kullanıldılar. Kadınları milisleri reddettikleri takdirde öldürüleceği tehditleriyle cinselliğe zorladı” dedi. Ruanda Soykırımı sadece halka dönük değil insanlık açısından sadistti. Buna ilişkin de İnsan Hakları İzleme Örgütü, ‘’Tutsi kadınları, işkence ve akrabalarının öldürülmesine, evlerinin tahrip edilmesine ve yağmalamalarına şahit olduktan sonra tecavüze uğruyorlardı. Şahitlere göre, tecavüze maruz kaldıktan hemen sonra birçok kadın öldürüldü” diye belirtti.
Hayatta kalan her Tutsi kadınına cinsel saldırıda bulunuldu
Resmi rakamlara ve Ruanda Özel Raportörü Ruanda Rene Degni-Segui, 1996’da soykırım sürecinde 250-500 bin kadın ve çocuğun cinsel şiddet ve cinsel istismara maruz bırakıldığını söylediği bir raporda ‘’Tecavüz kuraldı ve istisna yoktu" ifadesini kullandı. Hollandalı araştırmacılar Catrien Bijleveld, Aafke Morssinkhof ve Alette Smeulers ise katledilen ya da katledilip cinsel saldırıya uğrayan kadın sayısının 354 bin 440 olduğunu söyledi. Araştırmalar sonucunda, hayatta kalabilen neredeyse her Tutsi kadınının cinsel saldırıya maruz bırakıldığı tespit edildi.
Cinsel şiddete direnen Elizabeth'in öyküsü
Doğu Afrika için Açık Toplum Girişimi’nin yürütme direktörü Binaifer Nowrojee, ‘’Parçalanmış Yaşayanlar: Ruanda soykırımı sırasında ve sonrasında cinsel şiddet’’ adlı raporunda cinsel şiddet tanıklıklarının ifadelerini yayınladı. Raporda soykırım sırasında cinsel şiddete maruz bırakılan 25 kadının ifadeleri yer aldı. Kadınların yaşadıklarını anlattıkları raporda yer alan ifadelerden biri şöyle:
“29 yaşındaki Elizabeth, katletmeler başladığında eşiyle birlikte Kigali’de yaşıyordu. Bir grup insanla beraber yemek yerlerken milisler evlerine gelir. Elizabeth: ‘Yaklaşık 10 kişi geldi. Gruptaki kadınlardan ikisini topladılar. 25 yaşındaki ve 30 yaşındaki kadınlara çeteleler tecavüz ettiler. Bitirdiklerinde, diğer Interahamwe izlerken onları bıçakla kestiler. Sonra yiyecekleri masadan alıp vajinalarına doldurdular. Kadınlar öldü. İki çocuğumuzu öldürdüler. Eşim, bizi öldürmemeleri için yalvardı. Pazarda sattığı ayakkabı ve elbiselerini aldılar. Eşim onlara bütün giysileri verdi. Ardından bir Interahamwe, ‘Siz Tutsi kadınları çok tatlısınız, bu yüzden adamı öldürüp sizi almamız gerek’ dedi.”
Elizabeth’in eşi öldürüldü ve milis başkanı onu evine götürüp cinsel şiddete maruz bıraktı. Elizabeth, eninde sonunda oradan kaçmayı başardı.”
Sadece yüzde 6'sı tedavi edildi
HIV’li erkekler kadınlara kasıtlı olarak virüs bulaştırmak amacıyla cinsel şiddette bulundu. 2000 yılında ‘soykırım dulları’ üzerine yapılmış bir araştırma, BM’ye göre cinsel şiddetten kurtarılanların yüzde 67’sinin HIV pozitif olduğunu gösterdi. Erkekler, cinsel şiddete maruz bırakılan eşlerini terk etti. Kadınlar zorla hamilelik geçirdi. Gonore ve Frengi, kadınların tecavüz sonucu maruz kaldıkları sadece birkaç cinsel hastalıktan biriydi. “Nisan Soykırımı Dulları Derneği” tarafından 1999’da yapılan “Ruanda’daki Kadınlara Yönelik Şiddet Araştırması”na göre, tecavüz mağdurlarının yalnızca yüzde 6’sı Ruanda Soykırımı sırasında tıbbi tedavi aldı.
Soykırım uluslararası mahkemelere taşındı
Tanzanya’da Arusha’daki BM Mahkemesindeki ilk duruşma, Jean Paul Akayesu ile başladı. Eski Taba belediye başkanıydı ve soykırım ve yukarıda belirtildiği gibi cinsel şiddet dahil olmak üzere insanlığa karşı çeşitli suçlamalarla suçlanıyordu. Hakimlerden biri, “Tarihte şimdiye kadar cinsel şiddetin Ruanda’daki gibi büyük ölçekte askeri bir strateji olarak kullanılmaya başlandığına dair hiçbir kanıt bulunmadığını” söyledi.