Yüksel Genç: Örgütlü toplum için düşünce özgürlüğü şart
- 13:34 12 Aralık 2025
- Güncel
RIHA - SAMER Genel Koordinatörü Yüksel Genç, ifade özgürlüğünün süreç kapsamındaki önemine dikkat çekerek, “İfade özgürlüğünün kalıcı olması için somut kalıcı yasal çerçeveler olmalı, bizim de bunun olması için zorlamamız lazım” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Riha Şubesi, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Riha Barosu tarafından 10 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında, Xeliliye ilçesinde bulunan Tahir Elçi Konferans salonunda panel düzenledi. Panelde, “Türkiye’de hukukun üstünsüzlüğü” konulu panel gerçekleştirildi. Panel, “Otoriterleşen bir ülkede ifade özgürlüğü” ve “Cezasızlık politikaları, zamanaşımı sorunları AYM ve AİHM kararlarına yargı sistemimizde uyulmaması” başlıklar tartışıldı.
Panelin ilk oturumu, “Otoriterleşen bir ülkede ifade özgürlüğü” konusu ile başladı. Avukat Ferhat Oldurur’un moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda, SAMER Genel Koordinatörü Yüksel Genç ve Sosyolog Yazar Veli Saçılık konuşmacı olarak yer aldı.
‘5 yılda ifade özgürlüğünde çok yönlü kırılmalar yaşandı’
Yüksel Genç, ilk olarak İnsan Hakları Haftası'nın önemine dikkat çekti. Yüksel Genç, Türkiye’nin ifade ve düşünce özgürlüğü noktasında geri planda kaldığını, dünya sıralamasında da “vahim ülke” olarak 59’uncu sırada yer aldığını belirtti. Bunun en temel örneklerinin de basına uygulanan baskı olduğunu ifade ederek, “Son 10 yılda farklı şeylere tanık oluyoruz, hakkımız olan şeyler için bile önce kendimizi yargılıyor, kendimizden imtina ediyoruz. Buna güvenlikleştirilmiş hayat diyorum. Kesk, sor û zer bileklik biçimine karışılmıyordu, biz de bundan imtina etmiyorduk. Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım renkli bir bileklik takmıştı, polis aracı durdurdu ve ‘Sizinle bir mülakat edelim’ dedi. Ben de neden diye sordum. Bu o kadar yaygın bir örnek ki, arkadaşımın bilekliğini görünce, ‘İnin, işlem yapacağız’ dedi. Bilekliğinizde sarı, kırmızı, yeşil renkler var dedi. Bir arkadaşımız bize, ‘Biliyorsunuz neden taktınız,’ dedi ve bizi kendi arkadaşımız yargıladı. Biz kendi hayatımızı baskılamaya başladık. Gündelik hayatta birbirimize hakları değil, yasakları hatırlatan bir düzen varsa, orada bir otoriter düzen oturmuştur. Giderek sansür ve otosansür gibi durumlar kişisel hayatımızın içine giriyor; özgürlüğün olmadığı bir yerde debeleniyoruz. Kısıtlamalar her alanda çok fazla. Son 5 yıl içinde ifade özgürlüğünde çıkan kırılmalara birkaç örnek verelim: Sosyal medya yasakları, dezenformasyon yasası, yasamadaki değişimler, AYM ve AHİM kararlarına uyulamaması da büyük bir baskı olarak karşımıza çıkıyor. Bunlara daha birçok örnek verebiliriz” ifadelerine yer verdi.
‘Örgütlü toplum olabilmenin koşulu düşünce özgürlüğüne sahip olmak’
Yüksel Genç, konuşmasının devamında ifade ve düşünce özgürlüğünün süreçle bağlantısına dair değerlendirmelerde bulunarak, “Sürecin başından beri iki şey çok barizdi: Özgürlük hareketinin başından beri olması gerektiğini söylediği şeyler, düşünce özgürlüğünün denetilmesi, örgütlenme özgürlüğünün genişletilmesi ve güvence altına alınmasıdır. Örgütlü toplum olabilmenin koşulu, düşünce özgürlüğüne sahip olmaktır. Bu böyle olduğuna göre, bu sürecin çözüm metoduyla çok ilişkili. Akademiden kamuoyuna kadar yasak olanlar daha kolay konuşulur, eleştiri, hak ve kimlik hakkını konuşmak bir risk olarak değil, bir çözüm olarak görülür. Basın özgürlüğü genişler, basın çoğullaşır. Basın da eleştirel kaygısı düşer, oto sansür alanı azalır. Bunlar, bu tip süreçlerde olağan beklentilerdir” diye konuştu.
Ana akım medyanın rolü
Süreçte ana akım medyanın devletin “kırmızı çizgileri”ni aşamadığını kaydeden Yüksel Genç, sürecin başarıya ulaşması için “olağanüstü” çalışmaları gerektiğini kaydetti. Yüksel Genç, “Bu tip kontrollü süreçte gerginlik azalır ama düşünce özgürlüğü azalmaz, medya serbest olabilir ama kırmızı çizgiler geçmez; ana akım hala öyle mesela, Rojava’yı konuşmaz. Süreç devlet merkezli olduğu için kamusal alanlar korunur. Saha çalışmalarında ilk defa halkımızın temkinli olduğunu ölçüyorum; bunun temel nedeni toplum kendini korumaya alıyor. Özgürlük alanı genişliyor gibi görünse de, aynı şekilde devam ediyor. Kontrollü müzakere alanı olmazsa çöküntü olur. Çözüm süreci başarılı olursa düşünce özgürlüğü olabilir. İfade özgürlüğünün kalıcı olması için somut, kalıcı yasal çerçeveler olmalı, bizim de bunun olması için zorlamamız lazım. Olağanüstü çalışmamız lazım. 2013-2015 süreçlerinin hukuki zeminlerin oluşturulmamasından kaynaklı başarısız olduğunu söylüyoruz, bu defa bunların olması için zorlamamız gerekiyor” sözlerine yer verdi.
‘Türkiye’de ifade özgürlüğü yok, söyletme zorunluluğu var’
Yüksel Genç’in konuşmasının ardından söz alan yazar ve sosyolog Veli Saçılık, ifade özgürlüğünün önemine dikkat çekerek, “Bir Türk olarak her zaman ben, kendi dışımda, halkım ve aidiyetlerim dışında kendime hak gördüğüm şeyleri herkese hak görüyorum. Düşünce özgürlüğü burada ve böyle başlar. Kürtlerin hakları var ve bunu benim bahşetmem değil, buna saygı duymam gerekir. Bir Alevi olarak, Kürtlerin haklarını talep ettiğimde saygı duymuş oluyorum. Türkiye’de ifade özgürlüğü yok, söyletme zorunluluğu var. Abdullah Öcalan, uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildikten sonra mutlak bir tecrit biçimi oluşturuldu. Buna karşı imza verdiğimiz için DGM’de yargılanmaya başlandık. Birçok arkadaşımız ceza aldı. Eğer bir fikri ilkesel olarak savunmuyorsanız, o tecrit bütün ülkeye yayılır, İmralı’ya uygulanan tecrit hem cezaevlerine hem de bütün Türkiye’ye yayılır. İfade özgürlüğünde bir ilerleme kaydediyoruz ama biz yeterince örgütlü olmadığımız için konuşamıyoruz. Devlet yapısal olarak teokratik bir yapıya sahip ama biz 2010’daki kadar rahat konuşamıyoruz, yargısız infaz ediliyorsak, bu biraz da bizim suçumuz. Biz tersinden ne kadar kötü örgütlüyüz, bunu tartışmamız gerekir. Yeteri kadar örgütlü olmadığımız için bunları yaşıyoruz” ifadelerine yer verdi.
Panelin ilk oturumu, soru-cevap kısmı ve konuşmacılara verilen plaketlerle sona erdi.







