Yanan ormanlar ranta mı açılacak?

  • 09:03 17 Temmuz 2025
  • Ekoloji
Melike Aydın 
 
İZMİR- Seferihisar, Foça ve Aliağa’yı küle çeviren yangınlar geride sadece siyah bir manzara değil, derin bir toplumsal yara bıraktı. Bu felaketten en çok etkilenen yine kadınlar oldu. Yanan arazilerin rant projelerine kurban gitmesinden endişe duyan kadınlar, hem doğanın korunmasını hem de uğradıkları maddi zararın bir an önce telafi edilmesini istiyor.
 
Temmuz ayının ilk haftasında İzmir’in Foça, Aliağa ve Seferihisar ilçelerini etkisi altına alan ve günlerce süren büyük yangın, bölgeye ağır kayıplar yaşattı. Yüzlerce ev küle dönerken, on binlerce hektar tarım ve orman arazisi yok oldu. Sadece Seferihisar’ın Atatürk Mahallesi’nde 100’ü ağır hasarlı olmak üzere 143 ev yandı, 10 bin 600 hektarlık ormanlık alan tamamen tahrip oldu. Yangının insan kaynaklı olduğunu ve önlenebilir nitelikte yayılım gösterdiğini belirten yurttaşlar, yaşam alanlarının yeniden onarılmasını ve maddi zararlarının karşılanmasını talep ediyor. Kül olmuş evlerin, yanmış ağaçların arasında yaşamaya çalışan bölge halkı, özellikle kadınların ve çocukların bu doğa katliamından en çok etkilenen kesim olduğunu vurguluyor.
 
Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi Avukat İpek Sarıca, yanan alanların geleceğine ilişkin önemli uyarılarda bulundu. Geçtiğimiz yıl yanan birçok arazinin orman statüsünden çıkarıldığını hatırlatan İpek Sarıca, benzer bir uygulamanın bu bölgede de devreye sokulmasından endişe ettiklerini dile getirerek, “Yanan arazilerin akıbetini adım adım takip edeceğiz” dedi.
 
‘Çocuklar olumsuz etkilendi’
 
Yangında evini kaybeden Zeliha Karaca, Doğanbey Köyü’nde toplamda dört evin yandığını belirtti. Çocuklarının yangından çok etkilendiğini ifade eden Zeliha Karaca, “Hiçbir şeyimiz kalmadı. Şu anda burada yaşayan bir doktorun evinde kalıyorum. Bir yandan kimse ölmediği için mutluyuz ama bir an önce evimizin yapılmasını istiyoruz. Kendi imkânlarımızla bunu başaramayız, devletin destek olması gerekiyor. Şimdiye kadar kimse gelmedi. O gün yaşadığımız şey çok kötüydü, her yer yanıyordu. En azından evler kurtarılabilirdi. İhmal olduğunu ve müdahalenin yetersiz kaldığını düşünüyorum” diye belirtti.  
 
 ‘Kadınların iş yükü arttı’
 
Büyükbaş hayvanların otlaklarının da yandığını belirten Zeliha Karaca, bu durumdan en çok kadınların etkilendiğine dikkat çekti. Zeliha Karaca, “Eşleri hayvan otlatıyordu, ev işlerini ise kadınlar yapıyordu. Şimdi hayvanlar otlamaya gidemiyor. Çocukların ve hayvanların sorumluluğu kadınlara kaldı. Erkekler dışarıda olduğu için bu durumdan o kadar etkilenmiyorlar” ifadelerini kullandı.  
 
‘Evimiz yandı, her şeye ihtiyacımız var’
 
Doğanbey Mahallesi'nde kız kardeşiyle birlikte yaşayan ve ismini vermek istemeyen bir kadın, yanan eşyalarını gösterdi. Belediyenin yalnızca bir hafta boyunca yemek yardımı yaptığını belirten kadın, şunları söyledi: “El kadar bir şey bile kalmadı. Bu tarafa geçmek, burayı görmek istemiyoruz. 10 bin lira aylıkla ne yapabiliriz ki? Bazı komşular giyecek getiriyor. Şu anda annemin eski evinde kalıyoruz. A’dan Z’ye kadar evde ne gerekiyorsa hepsine ihtiyacımız var.”
 
‘Hala kül yağıyor’
 
Yaklaşık 16 yıldır Ürkmez’de yaşayan emekli memur Bahar Ergün, öyle rüzgârlı bir günde aynı anda birçok noktada yangın çıkmasının kasıt ihtimalini akla getirdiğini belirtti. Ürkmez’in rant bölgesi olduğunu vurgulayan Bahar Ergün, “Uçak yoktu, helikopter su getiriyordu ama o getirene kadar yangın çoktan yayılmıştı. Sanırım soğutma çalışmalarını da yeterince yapmadılar. Seferihisar tarafına gitmişken ateş tekrar bize döndü. İtfaiye çok iyi çalıştı ama havadan müdahale yetersiz kaldı. Bahçedeki ağaçlarımız, asmalarımız yandı. Buralar yemyeşildi, şimdi her yer simsiyah. Elimiz kolumuz kalkmıyor. Hâlâ evin içine kül yağıyor. Nefes alamadık, günlerce maske ile dolaştık” sözlerini kullandı. 
 
Sabotaj düşüncesi yaygın
 
Yangının kasten çıkarılmış olabileceğine dair yaygın bir kanaat olduğunu belirten Bahar Ergün, “Kimsenin aklında iyi bir düşünce yok. Ülkenin dağlarına, ovalarına HES yapıyorlar, maden arıyorlar, oteller dikiyorlar. İmara açılan, bina yapılan dağlar var buralarda. Ülkenin sahibi yok. Ormanların yok olması bizi derinden üzüyor. Yanan sigaraları, cam şişeleri ormana atanlar var. Sular azaldı, nefes alacak oksijenimiz kalmadı. Bu konuda mutlaka toplumsal bir duyarlılık oluşturulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.  
 
‘Tilkiler, domuzlar, kuşlar gitti, siyah manzara bizi çok üzüyor’
 
Ürkmez’de çıkan yangından olumsuz etkilenen Ürkmez sakinlerinden Tülay Kuru, “Dumandan nefes alamadık. Zamanında helikopterle müdahale edilseydi yangın önlenebilirdi. Askeri helikopter ancak son anda geldi. Kimisi sabotaj olduğunu söylüyor, kimisi de Orhaniye’de altın bulunduğunu, yangının altıncılar tarafından çıkarıldığını iddia ediyor. Ama rüzgârın etkisi çok büyüktü. İtfaiyeler yetişemedi. Eskiden buralara domuzlar, tilkiler gelirdi; artık yoklar. Kuşlar da kayboldu. Bu manzarayı görmek beni çok üzüyor. Ama en azından burada kimsenin evi yanmadı, buna seviniyoruz. Kediler, köpekler kurtuldu ama yaban hayvanları yok oldu. Bu yeşilliği bir daha ne zaman görürüz, ömrümüz yeter mi, bilmiyorum. Bu siyah manzara bizi derinden yaralıyor” diye belirtti.  
 
‘Yangına dair somut nedenler ortaya çıkarılmalı’
 
Yangına ilişkin değerlendirmelerde bulunan EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi Avukat İpek Sarıca, iklim krizinin etkisinden söz edilse de bu yangınların olağan olmadığını vurguladı. İpek Sarıca, yangınların insan kaynaklı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Yangınların hem önlenebilir olması hem de büyümesinin engellenebilirliği açısından normal olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Alışkanlıklar değişmediği sürece daha fazla yangınla karşılaşacağız. Sorumluların mutlaka ortaya çıkarılması gerekir. Piknik ateşi veya Gediz Elektrik Şirketi'nin ihmali gibi iddialar dile getiriliyor. Bu konuda somut nedenlerin tespit edilmesi şart. Geçen yıl yaşadığımız Bayraklı yangını bize ders olmalıydı. Tüm İzmir’in gözü önünde devasa bir alan yandı ama bu yıl aynı senaryo tekrarlandı.”
 
‘Bayraklı orman statüsünden çıkarıldı’
 
İpek Sarıca, Anayasa’ya göre yanan orman alanlarının yeniden ormanlaştırılması gerektiğini, başka bir amaçla kullanılmaması gerektiğini belirtti. İpek Sarıca, “Bu alanlarda ne yapılacağına ancak bilim insanları ve ekolojik bilince sahip orman mühendisleri karar verebilir. Yanan bölgelerin akıbeti mutlaka takip edilmeli. Geçtiğimiz yıl, Cumhurbaşkanlığı kararıyla Bayraklı’da yanan alanların orman vasfı kaldırıldı. Şimdi o kararın davası sürüyor. Ancak 180 bin lira bilirkişi ücreti çıkarıldı. Yurttaşın bunu ödeyecek gücü yok. İtiraz ettik, Danıştay ücreti geri çekti, yeni fiyatlandırmada 60 bin liralık indirim yapıldı, toplam 120 bin liraya düştü. Bu da gösteriyor ki aslında bilirkişi ücretleri düşürülebilir. Oysa çevre davaları kamusal bir hizmettir, yurttaşın denetim hakkıdır; dolayısıyla ücretsiz olması gerekir. Ne yazık ki çevre hakkına erişimde ciddi engeller ve yıldırma politikalarıyla karşılaşıyoruz” sözlerini kullandı.  
 
‘Endemik türlerin son durumu bilinmiyor’
 
Yangının sadece doğayı değil, kırsal yaşamı ve toplumsal hafızayı da etkilediğini kaydeden İpek Sarıca, köylülerin de yangından doğru etkilendiğini dile getirerek,“Orada yaşayanların hafızaları, anıları o topraklardaydı ama artık yok. Bu, toplumsal hafıza açısından da bir kayıptır. Çok sayıda canlının yandığını biliyoruz ama yetkililerden bu konuda hiçbir açıklama gelmedi. Bu da insan merkezli bakış açısının bir yansıması. Ayrıca yangında kaç endemik türün ya da nesli tehlike altında olan hayvanların etkilendiği konusunda da resmi bir açıklama yapılmalı” şeklinde konuştu.