İnfaz Yasası'nda atılacak ilk adım: İGK’ler kapatılmalı

  • 09:04 12 Mayıs 2025
  • Güncel
ANKARA - ÖHD Cezaevi Komisyonu’ndan Sidal Bayrak, infaz yasasında bir düzenleme yapılacaksa öncelikli olarak İGK'nin kapatılması gerektiğini belirtti. Sidal Bayrak, ATK’nin daha bilimsel ölçütler ve evrensel ilkeler doğrultusunda rapor düzenlemesi gerektiğini belirterek, İGK’nin oluşturulmasına dayanak teşkil eden yönetmelik ve kanun maddelerin de iptal edilmesi gerektiğini belirtti.  
 
Türkiye’de cezaevlerinde özellikle siyasi tutsaklara yönelik hak ihlalleri her geçen gün artıyor. Özellikle hasta tutsakların tedavi haklarının engellenmesi sonucu yaşanan ölümler, kamuoyunda “siyasi cinayet” olarak değerlendiriliyor. Tedaviye erişimleri sistematik biçimde engellenen hasta tutsaklar, cezaevi koşullarının da etkisiyle sağlık durumları hızla kötüleşen bireyler haline geliyor. Hastaneye sevk sürecinde ise insan onuruna aykırı muamelelerle karşı karşıya kalıyorlar. Adli Tıp Kurumu'nun bağımsız ve tarafsız raporlar üretmediği yönündeki eleştiriler giderek artarken, İdare ve Gözlem Kurulları da hasta tutukluların yaşam hakkını ihlal eden uygulamalara imza atıyor.
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Cezaevi Komisyonu’ndan Avukat Sidal Bayrak, hasta tutsakların maruz kaldığı sorunları aktararak hem Adli Tıp Kurumu raporlarını hem de İdare ve Gözlem Kurullarının hak ihlallerini değerlendirdi.
 
'Tekli hücrelerde mutfak ve banyo ortak kullanılıyor'
 
Hapishane koşullarının, sağlıklı bireylerin bile hastalanmasına sebep olabilecek düzeyde sorunlarla dolu olduğunu dile getiren Sidal Bayrak, bu sorunların yalnızca hapishanelerin fiziki yapısından değil, aynı zamanda önleyici sağlık hizmetlerinin sağlanmamasından da kaynaklandığını belirtti. Sidal Bayrak, “1., 2. ve 3. basamak sağlık hizmetlerine erişim noktasında yaşanan eşitsiz ve ayrımcı uygulamalar nedeniyle mahpuslar yeterli sağlık hizmetine ulaşamıyor. Hapishaneler; temiz hava erişiminin yalnızca günün belirli saatlerinde mümkün olduğu, temiz suya, hijyenik ortama ve besleyici gıdaya ulaşımın çoğunlukla mümkün olmadığı yerlerdir. Kadın mahpuslar açısından bu koşulların daha da ağırlaştırıcı etkiler yarattığını görüyoruz. Yakın zamanda Bünyan Kadın Hapishanesi’ne gerçekleştirdiğimiz bir ziyarette, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahpusların kaldığı tekli hücrelerde; mutfak, banyo ve lavaboların ortak kullanıldığı aktarıldı. Kadınlar, tuvaletin hemen yanında bulunan lavabolarda hem ellerini yıkamak hem de yemek yapmak zorunda kalıyorlar. Bu işler için ortak bir lavabo kullanılıyor. Bu durumun hijyenik olmadığı ve ciddi bir enfeksiyon riski taşıdığı açıktır. Kadın mahpuslar da bu konuda bir girişimde bulunulmasını talep ettiler” diye konuştu.
 
Temizlik malzemelerine erişim 
 
Tutsakların temizlik malzemelerine sınırlı erişimi olduğunu belirten Sidal Bayrak, “Tutsaklar, bulundukları koğuşları kendileri temizlemek zorunda kalıyor. Ancak temizlik malzemelerine erişim imkanları oldukça kısıtlı. Bu malzemeleri yalnızca kantinden temin edebiliyorlar ve kantin fiyatları da oldukça fahiş. Hasta mahpusların temizlik yapabilecek durumda olmamaları da ciddi bir sorun teşkil ediyor. Örneğin, bel rahatsızlığı olan bir hasta mahpus, yalnızca uzun saplı temizlik malzemeleriyle temizlik yapabiliyor. Ancak Sincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi 1 No’lu’da bu konuda idareyle yaşanan bir sorun bize iletildi. Uzun saplı çekpas kullanmak zorunda olan hasta mahpusa bu temizlik malzemesi verilmemiş. Kendi fiziksel yetersizliklerine rağmen temizlik yapmak zorunda bırakılmaları zaten başlı başına bir hak ihlaliyken, hastalığa bağlı özel ihtiyaçların da görmezden gelinmesi durumu daha da ağırlaştırıyor” dedi.  
 
'Tutsakların yaşam hakkı ihlal ediliyor'
 
Hasta tutsakların hastaneye sevkleri için randevuların çok geç verildiğini ve çoğu zaman bu randevuların çeşitli bahanelerle ertelendiğini aktaran Sidal Bayrak, şu ifadeleri kullandı: “Özellikle hasta mahpuslar, hastaneye sevk sürecinde çok ciddi sorunlar yaşıyor. Mahpuslara zaten oldukça geç randevu veriliyor. Randevu tarihi verildiğinde dahi, hastaneye sevkleri jandarma tarafından çeşitli gerekçelerle gerçekleştirilmemekte. Jandarma sayısının yetersiz olması bile mahpusun hastaneye götürülmemesi için bir gerekçe olarak sunulabiliyor. Bazı durumlarda, sadece ‘sevkin iptal edildiği’ söylenerek mahpusun hastaneye götürülmediği bildiriliyor. Bu durum, hastalıkların erken teşhis edilmesini engelliyor. Tedaviye ihtiyaç duyan mahpusların hastaneye sevklerinin yapılmaması, açıkça yaşam hakkının ihlali anlamına geliyor. Mahpuslar, hastalıklarıyla baş başa bırakılıyor.”
 
‘Hastaneye götürülme aşaması insanlık onuruyla bağdaşmıyor’
 
Sincan Kadın Hapishanesi’nde bir buçuk yıldır mamografi randevusu bekleyen bir kadın hasta tutsağa hâlâ randevu verilmediğini belirten Sidal Bayrak, revir tarafından acil sevki istenen, rahminde miyom bulunan başka bir kadın hasta tutsağın da hastaneye götürülmediğini aktardı. Sidal Bayrak, “Hastalıkların erken teşhis edilmesinin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Sağlık Bakanlığı da bu konuda ‘erken teşhis hayat kurtarır’ sloganıyla sürekli kampanyalar yürütüyor. Ancak sağlık hizmetine erişimin bu denli zor olduğu hapishanelerde, özellikle kadın mahpusların hastalıklarının erken teşhisi konusunda Bakanlık üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Sincan Kadın Hapishanesi’nde hastaneye sevklerle ilgili acilen bir girişimde bulunulması gerekiyor. Çünkü burada sorun artık kronikleşmiş durumda; kadınların hiçbir koşulda hastaneye götürülmediği açıkça görülüyor. Götürülseler dahi, ne yazık ki sevk süreci insan onuruyla bağdaşmayan koşullarda gerçekleşiyor” şeklinde konuştu.
 
'Tutsakların sağlığa erişim hakkı engelleniyor'
 
Hasta tutsakların sağlık durumları acil olsa dahi ambulans yerine ring araçlarıyla hastaneye götürüldüklerini belirten Sidal Bayrak, bu konuda şu ifadeleri kullandı: “Mahpuslar, durumları acil olsa bile ring araçlarıyla sevk ediliyor. Bu araçlar kapalı, havasız ve ışık almayan yapıları nedeniyle hasta bireyler için son derece uygunsuz. Hastanelerin genellikle şehir merkezlerinden uzak olması sebebiyle mahpuslar, hastalıklarıyla birlikte uzun süre boyunca kelepçeli şekilde bu koşullarda taşınıyorlar. Hastaneye vardıklarında ise, üzerinde hangi suçtan hüküm giydiklerinin yazılı olduğu dosyalar nedeniyle ayrımcı ve onur kırıcı muameleye maruz kalıyorlar. Ayrıca jandarma personeli tarafından ağız içi arama dayatmasıyla karşılaşıyorlar. Muayene sırasında jandarmalar odada bulunuyor; mahremiyet hakkı ihlal ediliyor. Hastaneden dönüşte de, bu kadar sıkı güvenlik önlemleriyle götürülen mahpuslar, çıkışta tekrar aramaya tabi tutuluyor ve hastanedeki mahpus koğuşlarında tek başlarına, kelepçeli şekilde tutuluyorlar. Tüm bu ağır güvenlik uygulamalarına rağmen, çıplak arama dayatmasına da maruz kalıyorlar. Bu koşullar, hastalıklarının ilerlemesine neden olduğu için birçok mahpus, hastaneye gitmek istemiyor. Bu durum, sağlık hizmetine erişim haklarının fiilen engellenmesi anlamına geliyor.”
 
Hapishanelerde 709 tutsak yaşamını yitirdi
 
Devletin sorumluluğu altında bulunan hapishanelerde, bir yıl içinde 709 tutsağın hayatını kaybetmiş olmasının, cezaevi koşullarının ne denli kötü olduğunu açıkça gösterdiğini belirten Sidal Bayrak, mahpusların cezaevine sağlıklı bir şekilde girseler dahi, cezaevi koşulları nedeniyle hastalandıklarını ifade etti. Sidal Bayrak, “Hapishanelerde, özellikle R tipi cezaevlerinde çok sayıda hasta mahpus bulunmakta. Bu kişilerin pek çoğu ya cezaevindeyken ya da tahliye edildikten kısa bir süre sonra yaşamını yitirmekte. Edindiğimiz son verilere göre, 28 Kasım 2024 tarihi itibarıyla hapishanede hayatını kaybeden mahpus sayısı 709 olarak açıklandı. Hasta bir bireyin dışarıda dahi iyileşebilmesi için yaşadığı ortam, psikolojik durumu, moral ve motivasyon gibi faktörlerin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ancak hapishanelerde pencerelere takılan küçük parmaklıklar nedeniyle mahpuslar temiz hava ve güneş ışığına erişemiyor. Sosyal izolasyon içinde, ailelerinden ve yakın çevrelerinden moral desteği alamayan mahpuslar için iyileşme süreci ne yazık ki son derece zorlaşıyor” şeklinde konuştu.
 
'Hasta tutsakların tedavisi için infazları ertelenmeli'
 
Hasta tutsakların tedavi edilebilmeleri için infazlarının ertelenmesi gerektiğini vurgulayan Sidal Bayrak, “İnfaz erteleme kararları ne yazık ki verilmiyor. Çok istisnai şekilde infaz erteleme kararları verilse dahi ölümün sınırında veriliyor. Bununla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararı var. Hapis cezasında ön gören mahpusların hapis kararının infazında bir kişinin mahkumiyetinin var olan kaçınılmaz ızdırap seviyesini aşan sıkıntı ve zorda bırakılması gerektiği söyleniyor. Ancak başta kadınlar olmak üzere hasta mahpusalar zaten hapishanede bulunuyor. Artık hayatlarına mal olacak düzeyde sıkıntı ve zora maruz bırakılıyorlar. Bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılabilir. Hasta mahpusların alınan hastane raporları doğrultusunda infazlarının ertelenmesi sağlanabilir. Bir sene içerisine 709 gibi çok vahim bir sayının da önüne geçilmiş olunur” diye belirtti.
 
ATK kararları 
 
Yeni infaz düzenlenmesinin ATK kararlarından başlanılması gerektiğini belirten Sidal Bayrak, “Yeni bir infaz düzenlemesi yapılacaksa ve hasta mahpusların tahliye edileceği sağlanacaksa en başta ATK’den başlanılması gerekiyor. İdare ve Gözlem Kurulları bu süreçte gözden geçirilmesi gerekiyor. ATK ve İdare Gözlem Kurulları da hukuk dışı mekanizmalar. En temel haklardan olan yaşam hakkı ve özgürlük hakkı bu iki kurumun işleyişiyle sürekli olarak ihlal edildiği duruma geldi. Bu iki kurumun sadece yaşam hakkının ihlal edilmesine hizmet edilmek için kurulduğunu söylemek mümkün. ATK kararlarında bağımsız davranmıyor. Bunun en açık göstergesi de ağır hasta mahpuslara verdikleri hastanede kalabilir raporları. ATK bunu üniversite eğitim araştırma hastanelerinin hapishanede kalamaz raporlarının aksine veriyor” ifade etti.
 
'Kararların hukuki geçerliliği yok'
 
76 yaşında ki Hatice Yıldız, yüksek tansiyon, demans, kemik erimesi ve görme bozukluğu gibi pek çok hastalığı olduğu halde hapishanede bulunan kızına para gönderdiği gerekçesiyle tutuklandığını aktaran Sidal Bayrak, “Hapishaneye götürülürken sedyeyle götürüldü. ATK bu kadar hastalığı bulunan bir mahpusa hapishanede kalabilir raporu verdi. Bu kararın hangi gerekçe bilimsel veriyle dayandığını bilmiyoruz. Bunun hukuki ya da toplumsal bir geçerliliğinin olmadığını da düşünüyoruz. Bu ayrıca toplumsal vicdanın da kabul edileceği bir şey değil. 76 yaşında ki bir kadının sedyeyle götürüldüğü bir hapishanede kendi başına kalabilir olduğunu düşünmek mümkün değildir” diye konuştu.
 
 ‘İdare Gözlem Kurulları keyfi kararlar veriyor’
 
ATK’nin nadir vermiş olduğu cezaevinde kalamaz raporlarının da İdare ve Gözlem Kurullarına takıldığını dile getiren Sidal Bayrak şöyle konuştu: “Bu kurul 2022 yılının sonlarına doğru kuruldu. Seyyar mahkeme niteliğinde kendini yargının yerine koyarak tamamen keyfi soyut gerekçelerle iyi halde olup olmadığını, toplum için tehlike oluşturup oluşturmadığına dair ya da sadece kişinin pişman olup olmadığına dayanarak bir değerlendirme yapmakta. Bu değerlendirmeye dayanak olabilecek bir yönetmelik kanun maddesi var. Bunun iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü İdare ve Gözlem Kurulları yargı yerine geçerek yetkisi olmayan bir alanda kararlar veriyor. Kişilerin ATK tarafından alınan raporların uygulanmamasına ve infazların ertelenmemesine neden oluyor. Bu kurullar yakın zamanda yapılan ziyarette aktarıldığı kadarıyla doktorların raporladığı ve infaz hakimliğinin de verilmesini onayladığı ilaçları ve tıbbı gereçleri mahpuslara vermemekte. Bunu da sözlü olarak mahpuslara söylediği ve tebliğ edilmediği için kişiler bununla ilgili hukuki yola başvuramıyor.”
 
'Bağımsız denetmenlerle süreç ilerlemeli'
 
“Hasta tutsakların yaşam ve özgürlük haklarına dair düzenleme yapılacaksa ilk önce İdare ve Gözlem Kurullarının kapatılması ve ATK raporları düzenlenmeli” diyen Sidal Bayrak, “Hasta mahpusların özgürlük ve yaşam hakları temin edilmek isteniyorsa ATK’nin bilimsel ölçü ve ilkelere uygun raporların düzenlenmesinin sağlanması İdare ve Gözlem Kurullarının oluşturulmasına dayanak olan yönetmelik ve kanun maddesinin iptal edilmesi gerekmekte. İnfaz yasası düzenlenmesi yapılacaksa eğer hapishanede ki hasta mahpusların koşullarının yerinden tespit edilebilmesi için de daha önce yapılan, TTB ve SES gibi sağlık sendika ve dernekleri, doktorların ve bağımsız denetmenlerin hapishane içerisinde gidip denetlenmesinin önünün açılması gerekiyor. Bu alanlar bağımsız denetmenler tarafından denetlenmiyor. TİHEK gibi devletle bağı olduğu bilinen bir kurum tarafından denetleniyor. Objektif bir değerlendirme bu şekilde yapılmıyor. Hasta mahpusların durumlarının ve hapishanede kalma koşullarının değerlendirilmesi bağımsız kurumlar tarafından yapılmalı” ifadelerine yer verdi.