Şiddetin en sessiz hali: Sağlık politikalarında kadın gerçeği

  • 09:05 23 Kasım 2025
  • Kadının Kaleminden
 
“25 Kasım yalnızca şiddete karşı bir protesto değil; sağlık başta olmak üzere tüm toplumsal alanlarda demokratik dönüşüm çağrısıdır.”
 
Cansu Kaplan 
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, dünyanın dört bir yanında kadınların hem devletten hem toplumdan hem de erkek şiddetinden kaynaklanan tüm eşitsizliklere karşı ortak ses yükselttiği bir gün. Bu mücadele yalnızca fiziksel şiddete karşı değil; ekonomik şiddetten siyasal baskıya, bakım yükünden dil ve kimlik temelli ayrımcılığa ve bunların hepsinin iç içe geçtiği sağlık alanındaki eşitsizliklere karşı da yürütülüyor.
 
Bugün sağlık politikalarının kadınlar açısından nasıl bir denetim ve dışlama mekanizmasına dönüştüğünü görmek, 25 Kasım’ın anlamını daha da derinleştiriyor. Çünkü bir toplumda kadınların bedenlerine, sağlık haklarına ve yaşamlarına yönelik müdahale arttıkça şiddetin tüm biçimleri de daha sistematik hale geliyor.
 
Sağlık politikaları şiddetten bağımsız değildir
 
Kadına yönelik şiddet yalnızca evin dört duvarı arasında yaşanan bir olgu değildir. Şiddet, devlet politikalarında, kamu hizmetlerinde, şehir planlamasında, toplumsal yaşamın her alanında yeniden üretilir. Sağlık politikaları da bunun dışında değildir.
 
Bugün sağlık hakkının piyasalaştırılması, anadil engelleri, erkek egemen karar mekanizmaları ve kadınların özgün ihtiyaçlarının yok sayılması; kadınların yaşam hakkını doğrudan etkileyen yapısal şiddet biçimleridir. Bu nedenle sağlık alanındaki sorunlar 25 Kasım mücadelesinin doğal bir parçasıdır.
 
Tekçi ve cinsiyetçi sağlık politikaları
 
Cumhuriyetin ilk dönemlerinden bu yana inşa edilen tekçi sağlık sistemi, kadınların ve çeşitli kimliklere sahip toplulukların ihtiyaçlarını yok sayarak ilerlemiştir. Regl, doğum, menopoz, üreme sağlığı, cinsel sağlık ve psikolojik ihtiyaçlar sistemli biçimde görünmez kılınmış; kadın bedeni devletin ve ataerkil düzenin kontrol alanı haline getirilmiştir.
 
Yıllardır birçok bölgede özellikle de Kürt kadınların yaşadığı coğrafyalarda sağlık hizmetine erişim hem altyapı eksikliği hem de anadil bariyeri nedeniyle ciddi biçimde sınırlanmıştır. Kadının hem kimliğinin hem cinsiyetinin yok sayıldığı bu çoklu baskı, şiddetin yapısal bir türüdür.
 
Anadilde sağlık hakkının engellenmesi
 
Bir kadın kendi anadilinde derdini anlatamadığı için doğru tedaviyi alamıyorsa, bu bir iletişim sorunu değildir; bu doğrudan bir yaşam hakkı ihlalidir. Türkçe, Kürtçe veya başka bir dil fark etmeksizin herkesin kendini ifade edebildiği bir sağlık sistemi kurulmadığı sürece sağlık hakkı eksik kalmaya devam edecektir.
 
Kadınların, özellikle şiddet mağduru kadınların anadilinde sağlık hizmeti alamaması; hem fiziksel hem de psikolojik iyileşmeyi geciktirir, hak kayıplarını artırır. Bu da kadınların şiddetin döngüsünden çıkmasını zorlaştıran görünmez bir engeldir.
 
Sağlık emekçileri ve kadınlar: Çifte şiddet altında
 
Kadın sağlık emekçileri, özellikle son yıllarda artan mobbing, performans baskısı, düşük ücretler ve erkek egemen iş kültürü nedeniyle hem emek alanında hem toplumsal hayatta şiddetin başka biçimlerine maruz kalıyor.
 
Şiddetten kaçmak için hastaneye sığınan kadınların sağlık çalışanları tarafından karşılanması gerekirken sağlık çalışanlarının kendisi de sistemsel baskılarla tükenmiş durumdadır. Sağlık sisteminin çöküşü kadınları iki kez mağdur eder: Hem hasta olarak hem emekçi olarak.
 
25 Kasım ve Jineolojik perspektif
 
Kadın özgürlük hareketinin geliştirdiği Jineolojî (Kadın Bilimi) yaklaşımı, sağlığı yalnızca tıbbi bir süreç olarak değil; toplumsal, duygusal, ekolojik ve kültürel bir bütünlük olarak tanımlar. Kadının kendi bedenine, diline, kültürüne ve yaşam deneyimine sahip çıkmasını şiddetsiz bir yaşamın temel şartı olarak görür.
 
Bu nedenle 25 Kasım yalnızca şiddete karşı bir protesto günü değil; aynı zamanda sağlık başta olmak üzere tüm toplumsal alanlarda demokratik dönüşüm çağrısıdır.
 
Demokratik bir sağlık sistemi için 25 Kasım’ın mesajı
 
Kadınların şiddetsiz bir yaşam talebi ancak şu ilkelerle hayata geçebilir:
 
*Kadın-erkek eşitliği ve toplumsal cinsiyet adaleti sağlık politikalarının temel ilkesi olmalıdır.
 
*Anadilinde sağlık hakkı, tüm yurttaşların eşitliği açısından vazgeçilmezdir.
 
*Kamusal, ücretsiz, erişilebilir sağlık hizmeti kadınların şiddetten korunmasının da önemli bir aracıdır.
 
*Kadınların deneyimi, bilgisi ve söz hakkı sağlık sisteminin kurucu unsuru haline gelmelidir.
 
*Çocuk hakları ve kadınların psikolojik sağlığı bir tercih değil, devletin öncelikli sorumluluğu olmalıdır.
 
*Kürt kadınlarının ve diğer dezavantajlı grupların yaşadığı çoklu eşitsizlikler politika yapımında dikkate alınmalıdır.
 
25 Kasım, sağlık hakkı için de mücadele günüdür
 
Bugün kadınlar; bedenleri, dilleri, kimlikleri ve yaşamları üzerinde hâlâ baskı kurulmaya çalışılan bir ülkede yaşıyor. Sağlık politikalarının cinsiyetçi, tekçi ve piyasa odaklı yapısı, kadınların hayatını doğrudan etkiliyor. Bu nedenle 25 Kasım, sadece erkek şiddetine karşı değil; kadınları sağlık alanında görünmez kılan tüm yapısal şiddet biçimlerine karşı da bir mücadele günüdür.
 
Şiddetsiz, özgür ve eşit bir yaşam; ancak kadınların sözünü, deneyimini ve mücadelesini esas alan demokratik bir sağlık sistemiyle mümkün olur.