‘Şiddete karşı barış mücadelemizi toplumsallaştıracağız’

  • 09:06 21 Kasım 2025
  • Güncel
 
Büşra Turan
 
WAN – 25 Kasım’a dair değerlendirmelerde bulunan TJA’lı kadınlar, “Biliyoruz ki kadınlar barış süreçlerinin öznesi olduğunda, sadece savaşlar değil, şiddetin bütün biçimleri de son bulur. Bu yüzden bir kez daha haykırıyoruz; Savaşa hayır barış, hemen şimdi” dedi.
 
Türkiye ve Kürdistan’da kadınlara yönelik erkek şiddeti, şüpheli kadın ölümleri ve cezasızlık politikalarının giderek ağırlaştığı bir dönemde kadınlar, yaşamın her alanında örgütlenmeyi büyüterek mücadeleyi derinleştiriyor. Mahallelerden atölyelere, kurum çalışmalarından sahadaki kampanyalara kadar genişleyen 25 Kasım hazırlıkları; kadına yönelik şiddetin görünür kılınması, hukuki mücadelenin güçlendirilmesi ve katledilen kadınların akıbetinin açığa çıkarılması talebiyle daha da yoğunlaşıyor.
 
Bu süreçte Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri de sahadaki çalışmalara dair değerlendirmelerde bulunarak kadın özgürlük mücadelesinin 25 Kasım’a nasıl hazırlandığını paylaştı.
 
‘Kadın katliamlarını en aza indirmek temel hedefimizdir’
 
TJA’lı Öznur Evin, 25 Kasım çalışmaları kapsamında yürütülen kadın örgütlenmesine değinerek, “Startla birlikte her ilçede kadın çalışmalarımızı örgütlemeye başladık. Kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik atölyeler gerçekleştiriyoruz. Kadınlarla bir araya gelerek hukuki süreçleri, şiddetin ne olduğunu ve şiddetle mücadelenin nasıl yürütüldüğünü anlatan ağlar kuruyoruz. Wan’da kurulan Kadına Şiddeti Önleme Ağı ile çalışmalarımız daha koordineli ilerliyor. Yerel yönetimler, partiler ve kadın kuruluşları olarak her alanda kadın şiddetine yönelik mücadelenin öncülüğünü yapmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda tarihte kadın mücadelesi yürüten, bu uğurda yaşamını yitiren kadınları gündemde tutmayı önemsiyoruz. Direnişçi kadın ruhunu açığa çıkarmak ve kadın ölümlerini en aza indirmek temel hedefimizdir” ifadelerini kullandı.
 
Şüpheli kadın ölümlerine vurgu
 
Kadınlara yönelik şiddetle mücadele kapsamında yürütülen çalışmalara dikkat çeken Öznur Evin, kadınların hak arayışının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. Öznur Evin, “Son süreçte sürekli intihar vakaları olarak kayda geçen ama bizim şüpheli kadın ölümleri olarak nitelendirdiğimiz bir durum söz konusu. Bunların çoğunun intihar olmadığını, kesinlikle şüpheli kadın ölümleri olduğunu düşünüyoruz. Kadınların şiddete maruz kaldığı ya da baskı altında bırakılarak hayatına son vermeye sürüklendiği bir gerçeklik var. Kadınlar ya ekonomik sorunlardan, ya hukuki süreçlerin zayıflığından ya da hak ve hukuk arayışındaki yetersizliklerden dolayı kendilerini ait hissetmedikleri bir alanda yaşamlarını sonlandırıyor. Bizim çabamız, hukuki çözümlerin artması, kadınların haklarının tanınması ve güvenli alanlarda yaşayabilmeleridir. Kadınların kendi hak ve hukuk arayışlarını daha kolay, daha güçlü şekilde sürdürebilecekleri bir ortamın oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz” dedi. 
 
‘Kadın katliamlarına dair Meclis’e iş düşüyor’
 
Kadınların hukuki süreçler ve hak arayışları konusunda ciddi sorunlar yaşadığını belirten Öznur Evin, 25 Kasım kapsamında bu sorunlara ilişkin çalışmalar yürüttüklerini söyleyerek şöyle devam etti: “Türkiye sisteminde kadın haklarına dair çok fazla sorun var ve bu sorunların hukuki zeminlerde çözülmesi gerekiyor. Bu hukuki süreçlerin de ancak Meclis’ten geçecek yasalarla oluşabileceğini biliyoruz. Bundan dolayı Meclis’e çok büyük iş düşüyor. Kadınlara ait hak ve hukukun tanındığı bir hukuksal sistemin yeniden inşa edilmesi ve kadınların can güvenliğini sağlayabilecek temellerin atılması gerektiğini düşünüyoruz.”
 
‘Erkeklere yönelik de atölyeler gerçekleştirmeyi planlıyoruz’
 
Kadın atölyelerinde hem farkındalığa hem de kadınların hukuki haklarına dair tartışmalar yürüttüklerini ifade eden Öznur Evin, bu çalışmaların sahada önemli geri dönüşler yarattığını dile getirdi. Öznur Evin, “Şöyle bir örnek verirsek, uzaklaştırma kararı alan bir kadın çok rahat aynı kişi tarafından katledilebiliyor. Hukuki sürecin net bir şekilde tamamlanması ve kadın haklarının tamamen hukuksal boyutta ele alınması gerektiği konusunda net fikirlere varıyoruz. Atölyelerde bu yüzden çalışmalarımız çok daha önemli hale geliyor. Toplumsal alanda hem kadınlara hem erkeklere yönelik şiddet ve şiddet türleri ele alınıyor. Şiddete maruz kalan kadın olsa bile şiddeti yapan erkek olduğundan erkeklerin de değişip dönüşmesi gerekiyor. Erkeklere yönelik de atölyeler gerçekleştirmeyi planlıyoruz ve erkeklere yönelik bilinçlendirme kampanyaları yapacağız” diye konuştu.
 
‘Rojin Kabaiş’e ne olduğunu sormaya devam edeceğiz’
 
Öznur Evin, katledilen kadınların çoğuna “intihar süsü” verildiğini, hukuki süreçlerin zayıf işletilmesinin bazı gerçeklerin gizlenmek istendiğini gösterdiğini dile getirdi. Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünü anımsatan Öznur Evin, “İlk başta iki erkek DNA’sından bahsedildi ve değerlendirme yapıldığında bir DNA’nın vajinal bölgesinde bulunduğu açıklandı. Aslında bu, bulaş olmama ihtimalinin çok yüksek olduğunu ve katledilmiş olma olasılığını güçlendiren bir durum. Şu an hukuki sürecin bu kadar zayıf işletilmesi ve sansürlenmesi, öğrenmemizi istemedikleri şeylerin olduğunu bize hissettiriyor. Rojin Kabaiş’in akıbetinin ne olduğunu bilmediğimiz bir noktadayız. Aynı zamanda cenazenin bulunduğu yer ve bazı kanıtlar, aslında şüpheli bir ölüm olduğunu ve araştırılması gerektiğini gösteriyor. Toplumun tamamının bilgiye ulaşabilmesi gerekiyor. Halka gereken bilginin verilmesini talep ediyoruz. Korunanlar kimler, bunu artık sorgulamaya başladık. Rojin Kabaiş’e ne oldu sorusu, aynı zamanda Gülistan Doku’ya ne oldu sorusunu da kapsıyor. Bir diğer soru ise nerede, ne oldu, cenazesi var mı yok mu, ortaya çıksın. Rojin ilk değildi, son olması umuduyla bu çalışmayı yürütüyoruz ve her anlamda her yerde Rojin’e ne olduğu sorusunu sormaya devam edeceğiz” dedi.
 
‘Her kadın etrafındakini örgütlemeli’
 
Kadınların örgütlenmeye ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Öznur Evin, “25 Kasım’a giderken şunu söylemek isteriz; Her kadın kendi alanındaki kadını örgütlemeli, her kadın kendi mahallesindeki kadını örgütlemeli, her kadın yanındakini örgütlemeli. Bu sayede şiddet ve şiddet türlerine karşı bilinçlenme ve karşı durma imkânımız olur. Aynı zamanda ‘bana olmaz’ deme lüksümüz yok; her an her birimiz bir yerde bir saldırıya maruz kalabilir veya bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz. Bu noktada kadın örgütlenmesi çok önemli. 25 Kasım günü bütün kadınların kendi sesleriyle, kendi ahenkleriyle alanlarda bizimle beraber olmalarını istiyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Özel savaş politikalarıyla kadınlar yaşamlarından koparılmak isteniyor’
 
TJA’lı Medya Mermit ise, Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile kadın özgürlük mücadelesini birbirinden ayrı görmediklerini belirtti. Medya Mermit, “27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Sürecini, erkek egemen sisteme karşı verdiğimiz kadın özgürlük mücadelesinden ayrı görmüyoruz. Çünkü biliyoruz ki savaş, bu coğrafyada en çok kadınların ve çocukların yaşamını yıktı. Özel savaş politikalarıyla kadınlar kimliğinden, inancından, yaşamından koparılmak istendi. Kolluk güçlerinin işlediği suçlar cezasız bırakıldı. Biz hâlâ Gülistan Doku’nun akıbetini soruyor, Rojin Kabaiş’e ne oldu diye haykırıyor, Narin Güran cinayetinin karanlıkta bırakılmasını kabul etmiyoruz. 25 Kasım’ın önemini ve anlamını zaten Türkiye ve Kürdistan genelinde hepimiz biliyoruz. Buna yönelik kadınların her alanda, her yerde şiddet ağına dönük örgütlenmesinin ve bilinçlenmesinin sağlanmasını bekliyoruz” dedi.
 
‘Savaşa hayır barış, hemen şimdi’
 
Türkiye, Kürdistan ve Orta Doğu coğrafyasında kadınların sistematik olarak katledildiğine dikkat çeken Medya Mermit, “Tanrıçaların yurdu olan bu topraklarda her gün kadınlar sistematik olarak katlediliyor. Biz, Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek bugüne taşıdığı mücadeleyle filizlenen Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin kadınların öncülüğünde başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Çünkü barış, kadınların sesiyle, emeğiyle, adalet arayışıyla mümkündür. Barış sürecinin kendiliğinden ya da tek taraflı yürümeyeceğini bilerek, her yerde örgütleniyor, barışı toplumsallaştırıyoruz. Biliyoruz ki kadınlar barış süreçlerinin öznesi olduğunda sadece savaşlar değil, şiddetin bütün biçimleri de son bulur. Bu yüzden bir kez daha haykırıyoruz; Savaşa hayır barış, hemen şimdi!” ifadelerine yer verdi.