Tülay Hatimoğulları: Yangın can güvenliğinin hiçe sayıldığını gösteriyor
- 12:45 11 Kasım 2025
- Siyaset
ANKARA- Partisinin grubunda güncel gelişmeleri değerlendiren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Dilovası’ndaki yangında aralarında çocuklarında olduğu 6 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin yangının sistemin çocukların, kadınların emeğinin sömürüldüğünü can güvenliklerini hiçe sayıldığını gösterdiğini belirterek “Ya bu kapitalist sistemin dişlileri arasında öğütülmeye devam edeceğiz ya da örgütlenecek, emeğin hakkını arayacak adil, eşit bir düzeni hep beraber öreceğiz” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları partisinin grup toplantısında güncel ve siyasi gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Yangın Türkiye manzarasıdır’
Konuşmasına yaşamını yitiren kadın ve çocuklara değinerek başlayan Tülay Hatimoğulları, bunun bir iş kazası olmadığını belirtti. Tülay Hatimoğulları,”Ölenlerden biri emekli olması gereken 65 yaşında bir insan. İşte Türkiye’nin manzarası ne yazık ki. Bu yangın kahrolası sistemin acımasızca çocukların, kadınların, bir türlü emekli edilmeyen yaşlıların, emeğinin nasıl sömürüldüğünü, can güvenliğinin nasıl hiçe sayıldığını gösteriyor. Ya bu kapitalist sistemin dişlileri arasında öğütülmeye devam edeceğiz ya da örgütlenecek, emeğin hakkını arayacak adil, eşit bir düzeni hep beraber öreceğiz” dedi.
‘Kobanê ve Gezi direnişi tutukluları bırakılmalıdır’
Ardından AİHM’in Selahattin Demirtaş kararına değinen Tülay Hatimoğulları, kararın derhal uygulanması için çağrı yaptı. Tülay Hatimoğulları, “Adalet Bakanı’nın bu kararlara ilişkin verdiği yanıt ve değerlendirme nasıl biliyor musunuz? Bazı davalar siyasallaştırılıyor diyor. Sizin iktidarınız değil mi ki bu davaları siyasallaştıran? Yargıyı da bu davaları da siyasallaştıran düpedüz sizsiniz. Türkiye’nin itibarını zedelemeye devam ediyorsunuz. Bir an önce bundan vazgeçin. Türkiye'yi komple bir cezaevine dönüştürdüler. Bütün harflerle cezaevleri yaptılar. S ve Y tipi yani kuyu tipi, tabut tipi hapishaneleri hala inşa etmeye devam ediyorlar ve orası mahpuslar için bir işkence haneye dönüşmüş durumda. İnfazı yakılanlar 30 sene yattığı halde infaz yakmaya devam ediyorlar. Bu konuyla ilgili devam eden açlık grevleri var. Bütün bunlar görmezden geliniyor. Hükümet AB raporunu görmezden gelmemeli. Bu durumu daha fazla sürdürmemeli” sözlerini kullandı.
‘İkinci aşama demokratik siyaset zamanıdır’
“Barışa giden yolda demokratik siyasete elbette ki çok önemli görevler düşüyor” diyen Tülay Hatimoğulları, bu süreçte iktidar, Meclis ve topluma büyük görevler düştüğünü söyledi. Tülay Hatimoğulları, “Ama esas olarak barışa ruh katacak ve barışı örgütleyecek olan demokratik siyaset alanıdır. Bakın bir yılı aşkındır devam eden süreç ikinci aşamaya geçmiş durumdadır. İkinci aşama demokratik siyasetin zamanıdır. Bu aşama savaş stratejilerinin değil, barış stratejisinin konuşulması gereken bir aşama. Barış stratejisi silahların gölgesinden tamamen çıkıp demokratik siyasetin ışığına yürümektir. Bu aşama geçilecek en önemli kapının eşiğidir. Bu dönem örgütlü halk iradesinin, yerel yönetimlerin, sivil toplumun, demokratik kamuoyunun aktif rol alabileceği bir dönem. Barışın filizi kırılgandır. İhmal edilirse kurur, sulanmazsa solar. Bu dönemde daha fazla örgütlenmeli, daha fazla barışın ve demokrasinin sözünü kurmalıyız” diye konuştu.
Barış karşıtlığında nemalanmak isteyenler var
Devamında Tülay Hatimoğulları şunları belirtti: “Tarihi fırsatın önüne set çekenler, çatışma ve kutuplaşma ekonomisinden beslenenler var. Siyaseten barış karşıtlığından nemalanmak isteyenler var. İktidar içinde iktidar adına açıktan barış karşıtlığı yapan manşetler görebiliyoruz. Bu manşetler barış adına büyük bir utançtır. Barışa karşı çıkmak, gelecek nesillere karşı işlenmiş tarihi bir suçtur. Barış basitçe anketlere, memnuniyet testlerine, belirsiz kamusal araştırmalara indirgenemez. Barış ve Kürt sorununun çözümü kimi siyasi partilerin seçim hesaplarına kurban edilemez.
İmralı’da geçen çeyrek asrı aşkın bir hayatta kaleme alınan çözüm önerileri var
Sayın Öcalan’ın barış için verdiği mücadele, açtığı yollar çok eskiye dayanır. Sayın Öcalan’a karşı toplumda algılar var, çok farklı duygular var. Bunu anlıyoruz, farkındayız ve görüyoruz ama toplum olarak hep birlikte şunu görmeliyiz; yıllar içinde tutulan bir irade barış için ısrarla verilen bir mücadele var. İmralı’da geçen çeyrek asrı aşkın bir hayat. Bu sürede kaleme alınan yol haritaları, sunulan çözüm önerileri, sürekli yapılan barış çağrıları var. Bunlar gösteriyor ki barış bir taktik değil, geçici bir manevra değil, stratejik bir tercihtir. Sayın Öcalan, yaklaşık 30 yıl önce yayınlanan röportajında bile ‘halis muhlis Anadolu çocuğuyum’ diyor. İstediği barış Anadolu ve Mezopotamya halklarının yararınadır ve bütün Türkiye’nin faydasınadır.
Komisyonun Öcalan’ı dinlemesi topluma güçlü güven verecektir
1 Ekim 2024’te başlayan süreçte Sayın Öcalan’ın kararlılığı çok kritik. İlk günden beri pozitif bir dil kurdu. Yapıcı öneriler yaptı. Her tıkanmada yol açtı. Tali konulara takılmadı. Toplumun önüne negatif gündemleri getirmedi. Daima sağduyuyla hareket etti. Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi?: Şu anda İmralı bu konuyla ilgili her türlü desteği verdi, veriyor. Önemli bir tespit. Sayın Bahçeli ne söyledi bu konuda?: Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı'ya giderek ilk ağızdan mesajları alması süreci güçlendirecektir. Son derece önemli bir vurgu.
Siyaset neden aktif görev almasın?
Bu soruyu sormaya sanırım hepimizin hakkı var. Devletin gittiği yere siyaset neden gitmesin? Siyaset kurumu böylesi tarihi bir meselede neden en aktif şekilde görev almasın ki? Bu süreç ülkenin 100 yıllık geleceğini kazanma süreci ise siyaset izleyici olamaz. Ve gelin hep birlikte şunu düşünelim; Sayın Öcalan gibi bir aktörü atlamak mı yoksa sürece daha fazla dahil etmek mi doğru? Yanıt belli. Sayın Öcalan'ın rolünü tam oynayabilmesi, ortaya koyduğu iradenin 86 milyon yurttaşımızın ortak kazancına dönüşebilmesi. Bu sadece bizim talebimiz değil, herkesin talebi olmalı. Komisyonun Sayın Öcalan ile görüşmesi ve onu dinlemesi, bu süreci daha da hızlandıracak ve topluma çok daha güçlü bir güven verecektir. Önyargılarla yol alınmaz alınamıyor.
Bu bütçenin topluma sefalet dışında vereceği hiçbir şey yok
İktidar 2026 bütçesini istikrar ve refah bütçesi olarak tanımlıyor. Bu bütçenin topluma yoksulluk ve sefalet dışında vereceği hiçbir şey yok. İktidar bu bütçeyle sermayeye, yandaşa, silahlanmaya, faiz lobilerine aktarmakta büyük bir istikrar gösteriyor. Yine bu bütçe emekçilerin sırtına yüklediği vergiyle de maşallah çok istikrarlı. Yılbaşından bu yana asgari ücret 6 bin 328 lira eridi, uçtu, gitti. Asgari ücrette hedef enflasyona göre belirlenecek. Bu iktidarın hiçbir ekonomik hedefi tutmadı, tutmuyor zaten. Bir de kalkmış hedeflenen enflasyona göre asgari ücreti artırmak istiyorlar. DEM Parti olarak asgari ücretin hedef enflasyon oranında artırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bu emekçilerin maaşına enflasyon aracılığıyla el koymak demektir. Asgari ücret yoksulluk sınırının en az yarısı kadar olmalı.
Ekmek ve barış için bütçeyi savunmaya devam edeceğiz
Bütçe görüşmeleri şu an komisyon aşamasında. Vekillerimiz gece gündüz muhalefetini de mücadelesini de sürdürüyor. Emekçilere sefaletten başka hiçbir şey vadetmeyen 2026 bütçesine karşı ekmek ve barış için bütçeyi savunmaya devam edeceğiz. Buradan bu konuyla ilgili yürüteceğimiz kampanyanın duyurusunu sizlerle paylaşacağım. 12 Kasım'dan itibaren yani yarından itibaren bulunduğumuz tüm yerellerde ekmek ve barış için şiarıyla alanlarda meydanlarda olacağız. Adaletsiz planlanan bütçeye, sömüren vergi sistemine, geçindirmeyen asgari ücrete, emekli maaşlarına, işsizliğe, genç ve kadın işsizliğine, yoksulluğuna, çarşı pazardaki fahiş zamlara, açlığa yoksulluğa karşı oldukça yoğun bir programla eylemler, etkinlikler, buluşmalar gerçekleştireceğiz. Aralık ortasında bu eylemlerimizi dört koldan Ankara'ya görkemli bir yürüyüşle taçlandıracağız. Adaletli bir bütçe, ekmek ve barış için tüm yurttaşlarımızı bu kampanyamızda ve yürüyüşümüzde yan yana olmaya davet ediyorum. Ekmek ve barış mücadelesi birlikte örgütlenerek, birlikte mücadele ederek kazanılır.
Barışı kapı kapı gezerek, sokak sokak konuşacağız
Çoklu krizle karşı karşıyayız. Ülke öyle bir ülke haline gelmiş ki bir dokun bin ah işit. Ve bu koşullarda bizler her şeye rağmen yaşanan bütün zorluklara rağmen barış ve demokrasi konusundaki ısrarımızdan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Bu sürecin bütün bu sorun ağı içinde çok meşakkatli ilerlediğinin, zorluklarının hepimiz farkındayız. Ve bizler bundan bir çıkış yolunu hep birlikte aramalıyız. Tüm DEM Parti il ve ilçe örgütlerimize, PM üyelerimize, milletvekillerimize, kadın ve gençlik meclisimize, bütün üyelerimize burada sizlerin huzurunda sesleniyorum. Gerçekten herkes gece gündüz demeden çok yoğun bir şekilde barış ve demokratik toplumun inşasında, ekmek ve barış mücadelesinde çok yoğun bir mücadelenin içinde çok yoğun emek veriyor. Ben hepinize partimiz adına teşekkürlerimizi sunuyorum. Çok yoruluyorsunuz, çok çalışıyorsunuz. Evet, farkındayız. Ama bu dönemde gerçek bir seferberliğe ihtiyacımız var. Yani daha çok çalışmaya ihtiyacımız var. Seferberlik ruhu ne demek? Sabah uyanıp bugün barış ve demokrasi için ne yapacağım diye sormaktır ve harekete geçmektir. Seferberlik ruhu yorgunluğa rağmen bir adım daha atmak, karamsarlığa rağmen umut taşımak, engellemelere rağmen yeni yollar açmak. Peki, nasıl seferber olacağız? Barışı kapı kapı gezerek komşu komşu anlatacak, sokak sokak konuşacağız. Üniversite kapılarında olacağız. Kafe ve çay bahçelerinde olacağız. Pazarlarda, duraklarda, parklarda olacağız. Daha önce bize oy vermeyenlerin kapısını çalacağız. Barış için geldik. Dinler misiniz diyeceğiz. AKP'li, CHP'li, MHP'li, İYİ partili seçmen olabilir. Fark etmeksizin bizler işçiye, çiftçiye, emekçiye, herkese gideceğiz. Esnafla konuşacağız, öğretmenle konuşacağız, barışı anlatacağız. Sizin derdiniz bizim derdimiz diyeceğiz.
Çalışmalarımızı artıracağız
‘Gelin birlikte çözelim’ diyerek bizler bugüne kadar sayısız buluşmalar gerçekleştirdik. Bunları daha da artıracağız, yoğunlaştıracağız. Bu düzenden rahatsız olup demokratik dönüşüm isteyenlerle müştereklerimizi arttıracağız. Sendikaların kapısını çaldık, çalmaya devam edeceğiz. Meslek odalarıyla, demokratik kitle örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle yanyana durmayı sürdüreceğiz. Barış forumları kuracağız. Her ilçede her mahallede barış platformları oluşturacağız. Sanatçılar, yazarlar, akademisyenler gazeteciler, sporcularla buluşmaya devam edeceğiz. Farklı düşüncelerimiz olabilir, farklı kaygılarımız olabilir ama ortak bir geleceğimiz var. Barış cumhuriyetin temel ilkesidir. Demokratik Cumhuriyet 86 milyon yurttaşın ortak kurtuluş paradigmasıdır diyeceğiz. O halde barış için birlikte daha fazla ne yapabiliri konuşacağız.
Dönem elini taşın altına koyma dönemidir
Barış hepimizin umut ışığıdır. Bu ışığı büyütmek için bütün parti yapımıza çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Ezberimizi bozmaktan korkmayacağız. Barış ve demokrasi karşıtlarının tehditlerine asla boyun eğmeyeceğiz. Bir kapı kapandığında 10 kapıyı hep beraber çalacağız. Barışı sadece konuşmayacağız, barışı yaşayacağız. Barışı sadece savunmayacağız. Barışı hep beraber sahipleneceğiz. Bu dönem elini taşın altına koyma dönemidir. Bunu bizler hep birlikte yapabilirsek bu ülkeyi barışla, demokrasiyle, adaletle, özgürlükle taçlandırabiliriz. Ve bu bunun için hepimizi ve herkesi görev almaya davet ediyoruz.”







