
Sansür biçim değiştirdi, kalem ise direnişe evrildi
- 09:02 23 Temmuz 2025
- Güncel
Rojda Aydın
HABER MERKEZİ – Türkiye’de her yıl “Basın Bayramı” olarak anılan 24 Temmuz, özgür basın geleneğinden gelen gazeteciler için bir kutlama değil; baskılara, sansüre ve tutuklamalara karşı verilen mücadelenin simgesi olarak görülüyor.
1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte basında sansürün kaldırıldığı gün olarak kabul edilen 24 Temmuz, devletin resmi söyleminde bir “bayram” olarak yer bulsa da, bugün özellikle Kürt basını ve kadın gazeteciler için bu tarih, sistematik baskılara karşı verilen direnişi simgeliyor. Sansürün kâğıt üzerinde kalktığı ama kalemlerin kırıldığı, gazetelerin kapatıldığı, gazetecilerin hedef haline getirildiği bu coğrafyada, özellikle kadın gazeteciler, Kürt basını ve muhalif basın yıllardır ağır baskılara rağmen haber alma hakkını savunmaya devam ediyor.
Sansür kalkmadı, biçim değiştirdi
Yıllardır yüzlerce gazeteci gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı. Çok sayıda gazete, dergi, ajans ve televizyon kapatıldı. Haber siteleri karartıldı, internet içerikleri engellendi. Özgür basında sansür yalnızca biçim değiştirdi. Özellikle Kürt basını ve kadın odaklı haber kaynakları, hedef alınan ve susturulmak istenen ilk kurumlar arasında yer aldı. 15 Temmuz darbesinin ardından mevcut hükümet Olağanüstü Hal (OHAL) ilan ederek ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ülkeyi yöneterek iktidara geldi. Gece yarısı kararnamelerle muhalif kesimler ve çevreler hedef alındı. Kararnameyle 12 televizyonun ekranı karartıldı, 11 radyonun ise sesi kısıldı. JINHA, DİHA, Gazete Şûjin, DİHABER, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Azadi TV, Özgür Gün TV, Jiyan TV, Van TV, Doğu Radyo, Gün Radyo, Özgür Radyo, Radyo Rengîn, Radyo Karacadağ, Radyo Özgür Güneş, Radyo Ses, Radyo Dünya vb. kapatıldı. Kapatılmalarla birlikte yüzlerce gazeteci mağdur oldu. Ancak medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler tutuklamalar, gözaltı ve baskılara rağmen geri adım atmadı. Ancak bütün bu baskılara rağmen, “Özgür basın susturulamaz” şiarıyla yürütülen gazetecilik, halkın gerçeklere ulaşması için direnmeye devam ediyor.
Basın özgürlüğü kadınların kaleminde hayat buluyor
Tüm baskılara rağmen, kadın gazetecilerin kalemiyle büyüyen özgür basın geleneği, halkın haber alma hakkını savunmaya devam ediyor. Sadece bugünü değil, yarını da yazmak için; her koşulda, her bedelle, her kelimeyle.
Kadının kalemiyle direniş
Kadın gazeteciler, hem erkek egemen medya düzenine hem de devletin baskıcı politikalarına karşı kalemiyle direnen en önemli aktörlerden. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın katliamları, Kürt sorunu, savaş politikaları ve cezasızlık gibi pek çok kritik konuda halkı bilgilendirme mücadelesi veren kadın basın emekçileri, her 24 Temmuz’da bir kez daha “hakikatin peşinden gitme” kararlılıklarını yineliyor. Söz konusu eril zihniyete rağmen basının dilini değiştiren kadın gazeteciler, Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği’ni (MKG) açarken, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) açılışıyla birlikte eşbaşkanlık sistemi burada uygulanmaya başladı. Gazetecilerin kararlı duruşu ile hakikat yazılmaya devam ediliyor.
Konuyla ilgili konuşan MKG Yönetim Kurulu üyesi gazeteci Arjin Dilek Öncel, 24 Temmuz’un bir “bayram” değil, bir “yüzleşme günü” olması gerektiğini belirtti.
Sansür devam ediyor
24 Temmuz’un gazetecilerin yaşadığı ağır koşulları görünür kılmak açısından önemli olduğunu belirten Arjin Dilek Öncel, “Ne yazık ki uzun zamandır bu günü bayram olarak kutlayamıyoruz. Çünkü sansür devam ediyor, baskılar giderek artıyor. Sansürün kaldırıldığı tarihin yıl dönümü dedik ama bizler için sansür hala devam ediyor” dedi.
‘Gazeteciler susturulmak istendi’
1990’lı yıllarda özgür basın emekçilerinin katledildiğini, gazetelerin bombalandığını hatırlatan Arjin Dilek Öncel, devletin o dönem gazetecileri susturmanın yolunu “ortadan kaldırmak” olarak gördüğünü söyledi. Metin Göktepe, Musa Anter, Nazım Babaoğlu, Cengiz Altun gibi gazetecilerin faili meçhul katliamlarla susturulmaya çalışıldığını ifade eden Arjin Dilek Öncel, “1990’lı yıllar hepimizin hafızalarında tazedir hala. Bu isimler sadece birkaç örnek. Her biri farklı şehirlerde katledildi. Biz özgür basın olarak bu tarihi unutmayarak onlar yıldönümlerinde, gazetecilerin yaşadığı her baskıda yaşadıklarımıza dikkat çekiyoruz. Tıpkı 24 Temmuz’da gazetecilerin yaşadıklarına dikkat çektiğimiz gibi” diye konuştu.
‘2000’li yıllarda yeni bir baskı biçimi başladı’
2000’li yıllarda ise gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklama dalgalarının öne çıktığını vurgulayan Arjin Dilek Öncel, “Cezaevine konularak haber yapmamız engelleniyor. Dışarıdaki gazeteciler daha fazla çalışarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyor, ama sistematik bir şekilde haber üretimi engelleniyor. Hakkımızda açılan davalar, gözaltı süreleri de birer sansür biçimidir” dedi.
2024 yılında 118 gözaltı, 26 tutuklama
MKG ve DFG tarafından hazırlanan raporlara göre, sadece 2024 yılı içinde 118 gazetecinin gözaltına alındığını, 26’sının ise tutuklandığını belirten Arjin Dilek Öncel, bu gazetecilerin tamamının Kürt ve özgür basın emekçilerinin olduğuna dikkat çekti. Hakkında soruşturma açılan gazetecilerin otosansüre yönelmek zorunda bırakıldığını söyleyen Arjin Dilek Öncel, “Uzun süre tutsak kaldılar ve bu 26 gazetecinin tamamı da Kürt gazetecilerdi. Bu da gazetecilikteki ifade özgürlüğünü zedeliyor. Yine bir bu kadar gazeteci hakkında soruşturma açıldı. Soruşturma açılan her bir gazeteci bir noktadan sonra ne yazık ki bir otosansür uygulamak zorunda kalıyor kendine. Çünkü bir şekilde kendini korumak zorunda hissediyor. Ya da çok rahat bir şekilde gidebildiği mahallelere gidemiyor. Çok rahat bir şekilde kalemini konuştururken özellikle iktidarın savaş politikaları konusunda söz kurmak isterken bir şekilde söylemlerini değiştirmek zorunda kalıyor. Bunlar da aslında sansürün bir biçimidir. Gazetecilere, gazeteciliğe bir yansımasıdır diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Yasalarla sansür meşrulaştırılıyor
Etki ajanlığı düzenlemesi ve 2022’de yürürlüğe giren “dezenformasyon yasası” gibi düzenlemelerin, gazetecilik faaliyetlerini kriminalize ettiğine işaret eden Arjin Dilek Öncel, “Artık her haber bir suç unsuru haline getirilebiliyor. Bu yasalar gazeteciliği yapılamaz hale getiriyor” şeklinde konuştu.
‘Cezaevindeki gazeteciler içeride de kalemini konuşturuyor’
Tutuklu gazetecilerin cezaevinden de haberleriyle kamuoyuna seslendiğini vurgulayan Arjin Dilek Öncel, “Cezaevlerinde yaşanan ihlaller, hasta tutsakların durumu gibi konularda içeriden dışarıya haber taşıyan arkadaşlarımız, içeride de gazeteciliği sürdürüyor” dedi.
Özgür basın kararlılığı
Gazeteci Zeynep Durgut’un Şirnex’te bir mahkeme sürecini takip ettiği için tehdit edildiğini hatırlatan Arjin Dilek Öncel, “AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir aile tarafından tehdit edilmesine rağmen Zeynep, geri adım atmadı. Bu duruş, özgür basının kararlılığını gösteriyor” diye vurguladı.
‘Barış süreci samimiyse önce basına baskı son bulmalı’
Son olarak barış ve demokratik çözüm sürecine dair yürütülen müzakereye değinen Arjin Dilek Öncel, “Eğer iktidar bu süreçte samimi olduğunu göstermek istiyorsa önce basın üzerindeki baskıları kaldırmalı. Barışa dair bir umut doğmuş. Biz gazeteciler, bu sürece umutla bakıyoruz ama öncelikle özgür basının önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor” çağrısında bulundu.