Devletin sağlık politikası: Kadını ve mülteciyi görmezden gel! 2025-05-08 09:03:07   İZMİR - Kadınların sağlık hizmetlerine erişiminin her geçen gün daha da zorlaştığını belirten İzmir SES 2 No’lu Şube Kadın Sekreteri Dr. Sibel Uyan, anadilde sağlık hizmeti sunulmamasının, kadın odaklı sağlık politikalarının bulunmamasının ve mültecilere yönelik ayrımcı yaklaşımların doğrudan devlet politikası olduğunu vurguladı.   Türkiye'de sağlık hizmetlerine erişim her geçen gün daha da güçleşirken, bu durumdan en çok etkilenen kesimlerin başında kadınlar geliyor. Kadınların yaşam alanlarından uzak, şehir dışına taşınan Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, sağlık hakkına erişimi neredeyse imkansız hale getiriyor. Sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi de bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor.    İzmir SES 2 No’lu Şube Kadın Sekreteri Dr. Sibel Uyan, özellikle kadınların sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı yapısal engellerin giderek derinleştiğine dikkat çekti.    ‘Şehirden uzak şehir hastaneleri ulaşım sorunu yaratıyor’   Sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunların kadınlar açısından çok daha ağır olduğunu belirten Sibel Uyan, bunun başlıca nedenleri arasında kadınların ekonomik anlamda bağımsız olmamalarını, toplumsal baskılara maruz kalmalarını ve zaman zaman tek başlarına bir yere gidememelerini gösterdi. Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığını vurgulayan Uyan, “Türkiye’de şehir hastaneleri var, ancak bu hastaneler sağlığa erişim konusunda ciddi sıkıntılar yaratıyor. Eskiden kadın, iki sokak ötedeki aile sağlığı merkezine ya da hastaneye gidebilirken; şimdi, çocuğuyla birlikte şehrin diğer ucundaki şehir hastanesine gitmek zorunda bırakılıyor. Kadın, yalnızca kendi sağlığını değil; çocuğunun, eşinin hatta tüm ailenin sağlık sorunlarını da üstlendiği için zaten büyük bir yük altında. Randevu bulmakta yaşanan zorluklar da bu tabloyu ağırlaştırıyor. Tüm bu yüklerle birlikte bir hastaneye gitmek ve orada çözüm bulmaya çalışmak, kadınlar için çok daha yorucu ve zorlayıcı bir sürece dönüşüyor” dedi.   ‘Sağlık kurumları doğum kontrolünü kadına yıkmış durumda’   Kadın sağlığının, toplumun diğer bireylerine göre özel ve farklı ihtiyaçlar barındırdığını belirten Sibel Uyan, sağlık talebi ile sağlık hakkının birbirinden farklı kavramlar olduğuna dikkat çekti. Türkiye’de doğum kontrol uygulamalarının büyük ölçüde kadınların omzuna yıkıldığını vurgulayan Uyan, “Gebe kalmama üzerine yürütülen politikalar ve bu konudaki tüm talepler tamamen kadına bırakılmış durumda. Oysa bu, ortak bir sorumluluk olmalı. Eskiden doğum kontrol hapları birinci basamak sağlık hizmeti kapsamında, aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz olarak dağıtılıyordu. Ancak günümüzde bu uygulamadan vazgeçilmiş; artık sadece prezervatif temin edilebiliyor” ifadelerini kullandı.    ‘Kürtajın kaldırılması kadını merdiven altı çözümlere itiyor’   Kürtaj kararının, kadının kendi bedeniyle ilgili vereceği bir karar olduğunu vurgulayan Sibel Uyan, “Her ne kadar bu karar aile içinde ortaklaşa alınmış olsa da, kamu hastanelerinde isteğe bağlı kürtajın kaldırılmış olması doğrudan kadını etkiliyor. Sağlığa erişimden söz ettiğimizde, bu yalnızca fizyolojik sağlığı değil; psikolojik sağlığı da kapsayan bütüncül bir yaklaşımı gerektirir. Ancak ne yazık ki bu kapsamda bir sağlık hizmeti sunulmuyor. Kadınlar, istenmeyen gebelik durumlarında güvenli olmayan koşullarda, adeta merdiven altına itiliyor ve bu da sağlıklarını ciddi biçimde tehdit ediyor. Oysa aynı durumda erkekler hiçbir bedel ödemiyor. Türkiye’de kadınlar, sağlık alanında en dezavantajlı gruplardan biri olarak öne çıkıyor” sözlerini kullandı.    ‘Sağlığa erişim eşitsizliği; Türkiye’nin her yerinde farklı standartlar’   Türkiye’de toplum sağlığına yönelik bütüncül bir sağlık politikası geliştirilmediğini belirten Sibel Uyan, sağlık alanında ticarileşme ve kâr odaklı yaklaşımın hâlâ sürdüğünü ifade etti. Uyan, “Mevcut sağlık politikalarında olumlu bir gelişme görme şansımız yok. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) olarak ‘ulaşılabilir, eşit, ücretsiz ve anadilinde sağlık’ talep ediyoruz. Ancak sağlığa erişim, ülkede eşit değil. İstanbul’daki bir sağlık kurumu ile Bitlis, Van, Urfa veya Artvin’deki kurumların sunduğu hizmetler aynı değil. Bir şehirde şikâyetinizi dile getirdiğinizde size tanı koyabilecek uzman bir hekime ulaşabilirken; başka bir yerde cihaz eksik, hekim eksik, randevu zaten bulunamıyor. Gitmek bile mümkün değil. Eşitlik yok. İzmir’in Karşıyaka ilçesinde yaşamak ile Artvin’in bir ilçesinde, Hakkâri’de ya da Edirne’nin bir köyünde yaşamak, sağlık hizmetine erişim açısından aynı imkânı sağlamıyor” dedi.   ‘Ücretsiz sağlık hizmeti fiilen sona erdi’   Ücretsiz sağlık hizmetinin artık fiilen sona erdiğini vurgulayan Sibel Uyan, kürtajın özel hastanelerde yapılabildiğini ancak kamu hastanelerinde yapılamadığını dile getirdi. “Bakanlık adeta ‘ne halin varsa gör’ diyor” diyen Sibel Uyan, “Eğer paranız varsa özel hastanede aynı gün içinde kürtaj işlemini yaptırabiliyorsunuz. Örneğin kolon kanseri şüphesiyle gelen bir hasta özel hastaneye gidip ücretini ödediğinde aynı gün kolonoskopisini yaptırabiliyor; ancak kamu hastanesinde bu işlem için üç ay sonrasına randevu veriliyor” dedi.    Sağlığa erişimdeki sorun: Anadil    Sağlığa erişimdeki en büyük sorunlardan birinin anadil engeli olduğunu ve bu durumdan en çok kadınların etkilendiğini belirten Sibel Uyan şöyle konuştu: “Erkekler çoğunlukla dışarıda çalışıyor, inşaata gidiyor, gurbetçilik yapıyor; eğitimliyse mesleğini sürdürebiliyor. Ancak kadınlar için bu oran çok daha düşük. Dolayısıyla kadın, kendi anadilinde alamadığı bir hizmete biz ‘sağlık hizmeti’ diyemeyiz. Hasta kadın geliyor, Kürtçe konuşuyor; derdini anlatması neredeyse imkânsız. Yanında gelini var, bana sıkıntısını anlatmak istiyor ama ne kadar rahat anlatabilir? Gelinin tercüme ettiği cümlelerle bir kadının kendini doğru ifade etmesi mümkün mü? Ya da Arap bir kadın, kayınpederiyle birlikte geliyor; çünkü evde herkes çalışıyor. Kadın, kayınpederinin çevireceği cümlelerle ne kadar özgürce ve doğru bir şekilde sağlık sorununu anlatabilir? Tüm bu durumlara çözüm üretilmemesi, Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü  yada yürütmediği sağlık politikalarının bir göstergesidir. Bu bilinçli bir yaklaşımdır; parası olmayanı, kendinden olmayanı dışlamak, yok saymak anlamına gelir.”   Göçmen kadınların yaşadıkları sorunlar    Çalıştığı kurumda, vatandaşlık numarası "99" ile başlayan sığınmacı kadınların aile hekimliği kayıtlarının silindiğini aktaran Sibel Uyan, bu kişilerin göçmen sağlık merkezlerine yönlendirildiğini ya da nüfusu olmayan bölgelere kayıtlandıklarını ifade etti. “Türkiye'de göçmen bir kadın olmak, kadın olmaktan daha da zor” diyen Sibel Uyan, “Bu kişiler ne ülkenin resmi dilini biliyorlar ne de buradaki yaşam tarzına hâkimler. Devlet, onları itiyor; ‘burada yaşayacaksın, bunu yapacaksın, bunu okuyacaksın, buraya gideceksin’ diyor. Oysa bu kadınlar, aşı takviminden habersiz, gebelik takiplerinden kopuk biçimde, bilmedikleri yerlere yönlendiriliyor. Oysa biz, aile hekimliklerinde onların aşılarını düzenli olarak yapıyor, gebe takibini sürdürüyor, gerekirse ev ziyaretleriyle destekliyorduk. Bebekler, lohusalar ve gebeler için çok düzenli bir izlem sistemi vardı. Ama şimdi bu hizmetten de mahrum bırakıldılar. Ellerinde kalan tek güvenli sağlık noktası olan aile sağlığı merkezlerinden bile çıkarıldılar” şeklinde konuştu.     ‘Kadınların tedaviye erişimi her geçen gün azalıyor’   Sağlıkta ticarileşmenin etkisiyle sağlığa erişimin kısıtlandığını, özellikle ilaç fiyatlarının yüksekliği nedeniyle tedavinin yarım kaldığını ifade eden Sibel Uyan, bu durumu şöyle anlattı: “Muayene olan biri, 4 gün sonra tekrar geliyor çünkü ilacı alamamış. ‘Param yok, eşimden ancak şimdi alabildim’ diyor. Ama bu arada üst solunum yolu enfeksiyonu ilerlemiş, bronşite dönmüş. Bu ülkede insanlar, hastalansa bile tedavi ihtiyacını devletten karşılayamıyor. Reçete veriyorsunuz ama kişi ilacı alamıyor. Üç gün sonra tekrar geldiğinde hastalık ilerlemiş oluyor. Öte yandan, kanser taramalarıyla övünen bir ülkeyiz. Ama kadını kanser erken teşhis merkezine götürecek sistem yok. Randevular iki ay sonrasına veriliyor. Ben bile kendi randevumu unutsam şaşırmam. Kadınlar da unutuyor. On randevudan üçü gerçekleşiyor, yedisi unutuluyor. Bu da sağlığa erişememenin bir sonucu. Kadın aslında sağlığına kavuşmak istiyor. Tüm bu engellerin aşılması gerekiyor. Peki devlet bunu aşacak mı? Umut var mı? Biz umudu yitirmemeye çalışıyoruz.”