‘Devlet çözüm için hukuki zemin oluşturmalı’ 2025-05-13 09:05:21   Melike Aydın    İZMİR - PKK'nin 12’nci Kongresi’nde silahlı mücadeleyi sonlandırmasının ardından siyasetçiler, sürecin kalıcı barışa dönüşebilmesi için devletin hukuki adımlar atması ve barış dilini güçlendirmesi gerektiğini vurguladı.   Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının ardından PKK, 5-7 Mayıs tarihlerinde düzenlediği 12’nci Kongresi’nde örgütsel yapısını feshettiğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı. Kongre sonrası yayımlanan bildiride, mücadelenin sona ermediği, biçim değiştirerek siyasal ve toplumsal mücadeleye evrildiği ifade edildi.    Gelişmeleri yakından takip eden siyasetçiler ise sürecin devlet nezdinde hukuki bir zemine kavuşturulması ve barış dilinin inşa edilmesi gerektiğini vurguladı.    ‘Yasal ve hukuki zemine oturtulmalı’   PKK’nin silah bırakma ve fesih kararının yeni bir dönemi ifade ettiğini belirten Emek Partisi (EMEP) İzmir İl Başkanı Elif Çuhadar, bundan sonraki gelişmelerin ise zaman içinde daha netlik kazanacağını kaydetti. Elif Çuhadar, “AKP ve MHP ittifakı bunu iç siyasette kendi başarıları olarak kullanmaya çalışacaktır; ancak bu gelişmeler ne sıkışmış iç siyasetten ne de Orta Doğu’daki politik arenadan bağımsız değildir. Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin yasal ve hukuki bir zemin oluşturulmalıdır. Başta kayyum atamaları geri çekilmeli, halk iradesi tanınmalı, tutuklu belediye görevlileri ve siyasi tutuklular, başta sağlık sorunları yaşayanlar olmak üzere derhal serbest bırakılmalıdır. Bu durumun, iktidarın politik plan ve projelerine kurban edilmemesi için demokrasi güçleri, işçi ve emekçiler, barış ve demokrasi için mücadele etmeden kazanılamayacağı bilinciyle hareket etmeli ve tutum almalıdır” dedi.   ‘Karar devlete kaçabilecek bir arka kapı bırakmıyor’   Ülke, Orta Doğu ve dünya olarak önemli bir ana tanıklık edildiğini dile getiren Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) PM üyesi Aysel Batyar Önsel ise, “Dünyada çok önemli, tarihin akışını değiştiren yeni bir kapı, pencere açan PKK’nin 52 yıl sonra bu kararı alması da çok önemli dönüm noktalarından birisi. İki noktadan bir doğru geçer; bu iki nokta barış, savaş; iyilik, kötülük. Şimdi olumsuz noktaları sildikten sonra geriye tek bir nokta kalır ya da öyle kalmalı: Savaşı sildik, barış kaldı. Bir noktadan da sonsuz sayıda doğru geçer. İşte bu barış noktasından sonsuz doğrularımızı çoğaltarak iyilikleri, güzellikleri, eşitliği, özgürlüğü, onurlu bir yaşamı, demokratik bir cumhuriyet doğrularını bu barış noktasından topyekûn geçirmek gerekir. Bu konuyla ilgili yapılan çağrı, açıklamalar başından beri gelinen süreçte devletin, hükümetin kaçabileceği bir yol bırakmıyor. Yani olabilecek bütün olumluluklar için doneler, veriler sunulmuş; devletin burada artık yan yola kaçma, arka kapıdan kaçma gibi bir durumu olmamalı. Bunun için de demokratik toplum tezini topyekûn hayata geçirmek gerekiyor. Ev ev, sokak sokak, ülke ülke, işçilerle, kadınlarla, çocuklarla gelecek tahayyülümüzün devlet tarafından da, şer odakları tarafından da bu kez heba edilmesine izin vermemeliyiz” şeklinde ifade etti.   ‘Herkese görev düşüyor’   Devlet erkânının sürece olumsuz yaklaşmazsa, tepeden doğru olumlu bir atmosferin topluma sirayet edeceğini ifade eden Aysel Batyar, “Bu her eve, her sokağa, her insanın gözlerine, fikrine de zikrine de pratiğine de yansır. İşte bu havayı buradan çoğaltmak gerekir. Hiçbir zaman barış, devletlerin tesis edebileceği bir şey değil. Taraflar bunu tesis edebilir; ama bunun kök bulması, dal budak salması için toplumda yaşayan bütün bireylerin, farklı kimliklerin bir araya gelip birbirini gören, Sırrı Süreyya’nın da dediği gibi omuz hizasından bakabilmek gerekiyor. Birbirimizle eşitlenebilmek, birbirimizin derdi ile dertlenebilmek, açık yaralarımızı sağaltmaya başlamak için önemli bir süreç. Burada her kuruma, her yapıya, her topluluğa, tüm partilere önemli görevler düşüyor. Biz DEM Parti olarak bu konudaki, bu yeni kulvardaki görevlerimizin bilincindeyiz, sorumluluklarımızın farkındayız. Çalışacağız, insanlara temas edeceğiz; kapısını çalmadığımız hiç kimse, gözlerinin içine bakmadığımız hiçbir yurttaş kalmayacak diye bir hedef koyuyoruz önümüze” diye konuştu.   ‘Umut hakkı tanınırsa halkın barışa dair kaygıları giderilir’   Barışı öncelikle annelerin istediğini; ancak sürece dair toplumun devletten yana kaygıları bulunduğunu belirten DEM Parti Aydın İl Eşbaşkanı Şükran Sarı, devletin doğru adımlar atabileceğine inanmadıklarını, bu güveni vermediğini düşündüklerini söyledi. Daha önceki süreçlerdeki tutumundan dolayı bu kaygının hâlâ devam ettiğini belirten Şükran Sarı, “Ev ziyaretlerinde annelerle buluşmalarımızda bunlar karşımıza çıkıyor: Anayasalardaki düzenlemeler neler olacak, tutsaklar, hasta tutsaklarla ilgili bir madde var mı gibi merakları var. Halkın talebi, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün olmasıdır. Devletin atacağı adım da bundan doğru olması gerekiyor. Böyle bir adım atılırsa halk da barışın geleceğine dair kaygılarının dışına çıkmış olacak” şeklinde dile getirdi.   ‘Bütün kadınları sürece katma sorumluluğumuz var’   Alevi kadınlar olarak inançları gereği tüm halkları eşit gören bir yerde durduklarını ifade eden Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) İzmir Şube Yönetiminden Güler Metin, vicdanı ve sevgiyi merkeze koydukları için her zaman barışı savunduklarını kaydetti. Güler Metin, “Bunun için mutlaka ezilen, acı çeken halkın yanında olma sorumluluğumuz var. Ben barış kelimesinde bile heyecan duyuyorum. Bütün kadınları, çocukları kapsayacak bir çalışma olması gerekir. Bütün ölümler, kıyımlar kadın bedeni üzerinde yaşanıyor. Biz kadınlar, barış sürecinde bütün kadınları sürece katma sorumluluğumuz var” şeklinde dile getirdi.   ‘Devlet dilini değiştirmeli’   Devletin barıştan uzak durduğunu, Kürt Özgürlük Hareketi'nin barışın bütün halkları kapsamasını zorunlu hissettirdiğini belirten Güler Metin, “Yaşamın her alanında barışı yaşatmalıyız söylemleri görüyorum; ama devletin adım atması lazım. Dilini değiştirmesi lazım. Barışın dilinde sevgi, kardeşlik görüyorum. Devletin daha samimi bir dil kullanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.