Foça’da ‘barış, ayrımcılık ve cinsiyetçilik’ paneli 2025-05-24 16:30:06       İZMİR – Kadınlar, “Barış için ayrımcılık ve cinsiyetçiliğe karşı söylem” başlığı altında nefret söylemi, ayrımcılık ve cinsiyetçilik bağlamında barışı konuştu.   Kuzey Ege Kadınları Platformu, Foça Belediyesi Reha Midilli Kültür Merkezi’nde “Barış için ayrımcılık ve cinsiyetçiliğe karşı söylem” başlığıyla panel düzenledi. Panelde akademisyenler Sevda Alankuş ve Melek Göregenli konuşmacı olarak yer alırken, kolaylaştırıcılığı ise Foça Barış Kadınları’ndan Filiz Kardan gerçekleştirdi.   ‘Türkiye’de Kürt olmak suç’   Panelde ilk olarak söz alan Melek Göregenli, yaptığı saha çalışmaları ışığında yurttaşların barıştan eşit ve adil bir hayat anladığını, barışı bozanın ise eşit olmayan gündelik hayat olduğunu belirtti. Birlikte yaşamaktan mutlu olan bir grupta dahi huzurun bozulduğu anın, hak ihlalinin yaşandığı an olduğunu vurgulayan Melek Göregenli şöyle konuştu: “Barış, insan haklarına saygı duyulduğunda gelir. Barış sürecinde, şimdi de adı belli olmayan bu yaşadığımız süreçte istenen de bu. Kürtler uzun zamandır bu konuda mücadele ediyor. Bu coğrafyada eşit koşullarda yaşamıyoruz. Kürtlerin kolektif kimlik hakları ihlal ediliyor; Kürt olmaktan kaynaklanan ihlaller. ‘Kürtlerden cumhurbaşkanı oluyor’ demek, kolektif hakları var demek değildir. Kürt kimliğinin tanınmadığı bir başkanlık tabii ki mümkündür. Ekrem İmamoğlu sorgulamasını gördüm; Kürtlerin batıda yerel yönetimlerde temsil edilmesi için falanca işleri yaptınız mı diye soruluyor. Bu büyük bir suçtur. Bütün anayasalarda etnik kimliğinden dolayı ayrımcılık yapmak yasaktır. Yani Kürt olarak suçlu oluyorsunuz. Kürtlerin talep ettikleri barıştır.”   ‘Barış talebinden vazgeçmemeliyiz’   Yaptıkları araştırmada Kürtlerin anayasal olarak tanınmak, yani Kürt olmaktan dolayı ayrımcılığa maruz kalmamak istediklerini belirten Melek Göregenli, benzer şekilde kadınların da ayrımcılığa maruz kaldığını ifade etti. Kadınların her türden ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını ve dolayısıyla barışı talep ettiğini belirten Melek Göregenli, “Bizim gibi ülkelerde her şeyin birden gerçekleşeceğini beklemek olmaz. Ama barış talebimizden vazgeçmemeliyiz” dedi.   ‘Kadın ötekileştirildikçe barışa varamayız’   Ardından söz alan akademisyen Sevda Alankuş, barışın da demokrasi gibi bugünden yarına inşa edilemeyeceğini vurguladı. Nefret söylemi giderilmeden barışın sağlanamayacağını belirten Sevda Alankuş, nefret söyleminin bir hak ihlali olduğunun altını çizerek, şunları dile getirdi: “Kadın, ilksel bir ötekidir. Kadın-erkek karşıtlığı çocukken bedenimizin içinde, sonra da sosyalleşme süreciyle kurulan ilişkilerle gelişiyor. Ama bu karşıtlık kadını ötekileştiriyor. Kadını ötekileştirirken ötekini de kadınlaştırıyoruz. Kadını ötekileştirdikçe de barışa varamayız.”   ‘Uzun soluklu bir sivil toplum mücadelesine hazırlanmak lazım’   Her nefret söyleminin nefret suçuna zemin hazırladığını belirten Sevda Alankuş, bu söylem ve eylemlerin barışa tehdit oluşturduğunu ifade etti. Sevda Alankuş şu sözleri kullandı: “İlla sıcak savaş olması gerekmiyor. Barışın inşası için sıcak çatışmanın olmadığı zamanlarda, sınıfsal eşitsizlik de dahil olmak üzere bu sorunların ortadan kaldırılması için mücadele eden bir perspektifle yaklaşmak gerekiyor. Yarın barış imzalansa, süreç esas o an başlayacak. Barış hep gelecek bir şey. Bu nedenle uzun soluklu bir sivil toplum mücadelesine hazırlıklı olmak lazım. Bunlardan biri de nefret söylemine karşı mücadeledir.”   ‘Ötekinin hatasından bile kendini sorumlu tutmak’   Ötekinin hakkını bilmek ve öğrenmek gerektiğini vurgulayan Sevda Alankuş, “Ötekilerin hatalarından bile kendinizi sorumlu gördüğünüzde barışa adım atmış olursunuz. Ogün Samast için Rakel Dinç, ‘Çocuktan katil yaratan sistem üzerine düşünmemiz gerekir’ dediğinde, ötekinin hatasından da kendini sorumlu duyan etik bir konumdan konuştu. Faili korumak değil ama o sistemin içinde bizim de payımız olduğunu bilmeliyiz” dedi.    ‘Vicdan temelli değil, politik bir bağlam’   Erkek egemen söylemlerin yerinden edilmesi gerektiğini kaydeden Sevda Alankuş şöyle devam etti: “Ben kimlerden yana tavır alıyorum, diye sürekli sormamız gerekiyor. Buna empati deniyor ama bu vicdanla ilgili gibi görünse de aslında politik bir bağlamdır. Elbette ki empati kurulmalı ama sadece iyi kalpli bir insan olmak değil, bu bir politik tercihtir. Barış, yüzleşme olmadan, hatalarımızı görmeden olacak bir şey değil.”   ‘Erkek dili alaşağı edilmeli’   Dillerin yapısında kadınların “göçmen” olduğunu ve kadının kendine yer bulamadığını söyleyen Sevda Alankuş, “Dil yapısı içinde hegemonik erkekliği yeniden üreten, erkeği güçlü, akıllı, yiğit, rasyonel pozitiflerle simgelerken; kadını ise duygusal, ne yapacağı kestirilemez, tekinsiz, eksiklikle doğan olarak tanımlar. Kadın, erkeğin ötekisi olarak tanınıyor. Ermeni’yi, Kürt’ü, Rum’u ötekileştirirken de hep kadına atfedilen eksiklikler üzerinden tanımlama yapılıyor. Kadının bu erkek dilini alaşağı etmesi gerekiyor” dedi.    Panel, soru-cevap bölümüyle sona erdi.