‘Abdullah Öcalan’ın ‘kazan-kazan’ politikası esas alınmalı’

  • 09:02 31 Ekim 2025
  • Güncel
Pelşin Çetinkaya 
 
MÊRDÎN - DEM Parti Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş Altın, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Qendîl’de attığı adımı “barışa giden tarihi kavşak” olarak niteledi. Beritan Güneş Altın, Abdullah Öcalan’ın “kazan-kazan” anlayışının sürecin temel politikası olması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’nin demokratikleşme dışında bir seçeneğinin kalmadığını söyledi.
 
Kürt Özgürlük Hareketi Yönetimi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”ne dair 26 Ekim’de Qendîl’de  bir açıklama gerçekleştirdi. Kürt Özgürlük Hareketi Yönetimi’nin yaptığı açıklamada, PKK’nin 12’nci Kongre kararları doğrultusunda ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın da onayıyla Hêzên Parastina Gel (HPG) ve Yekîneyên Jinên Azad-Star (YJA-Star) güçlerinin “Medya Savunma Alanları”na geri çekilmeye başladığı ifade edildi. Sadece Kürt halkını değil, tüm halkları etkileyecek olan bu adımın yankıları dünyanın dört bir yanında hâlâ devam ediyor.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş Altın, atılan bu tarihi adıma ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Tarihi kavşağın tarihi adımı’
 
Atılan bu tarihi adım ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin “barış” amacını net bir şekilde ortaya koyduğunu belirten Beritan Güneş Altun, “Kürt Özgürlük Hareketi, güçlerini Bakur sahasından çekerek Medya Savunma Alanlarına yönelttiğini 26 Ekim'de 25 kişinin katıldığı bir açıklamayla bütün dünyaya deklare etti. Tabii bu deklarasyonun ve atılan adımın ardından tartışmaların ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin değerlendirmelerin de ivme kazandığını söyleyebiliriz. Tarihi bir kavşağın tarihi bir adımı atıldı. Evet, bu kavşak Türkiye halklarını, Kürtleri, Orta Doğu halkını ve dünyayı barışa doğru mu götürecek yoksa bir çözümsüzlüğün yoluna mı gidecek? Durumunun henüz net olmadığı ama bir taraftan da Kürt Özgürlük Hareketi ve Sayın Abdullah Öcalan tarafından bu kavşaktaki çıkışın barışa doğru gitmesi için adımların atıldığı ve sürecin o yöne yöneltilmesi, hedeflendiği çok açık bir şekilde bir kez daha ortaya çıktı. Şimdi bu bir yıllık süreç içerisindeki hem atılan adımlar hem yayınlanan deklarasyonlarla birlikte aslında şunu objektif bir şekilde söylemek gerekiyor: Kürt halkı da Özgürlük Hareketi de Sayın Abdullah Öcalan da barışın tarafında” ifadelerini kullandı.
 
‘Şartsız yaklaşımlar gelişmeli’
 
Beritan Güneş Altın, Özgürlük Hareketi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sürece ivme kazandırdığını dile getirerek, “Bu barışın olması için adımların kimler tarafından atıldığının çok önemi olmadan süreci koruyarak, sürecin selametini koruyarak, olası provokasyonların önüne geçmek isteyerek kendi açısından atması gereken bütün adımları bağımsız ve kendi inisiyatifiyle atan bir Özgürlük Hareketi görüyoruz. Ama bir yandan kendi ülkesinin demokratikleşmesi için dahi birtakım şartlar öne süren, umut hakkının uygulanması için ki bu uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış bir halk, bunu uygulamak için dahi bir takım çekinceleri, hassasiyetleri ve şartları öne süren bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Dolayısıyla objektif bir yerden bakacak olursak bu sürece ruh katan Özgürlük Hareketi de Sayın Abdullah Öcalan’dır. Bundan sonraki süreçte de gerçekten bu barış güvercinlerinin uçabilmesi için devletin de üzerine düşen adımları şartsız bir şekilde burası çok önemli şartsız bir şekilde istiyor olması, Türkiye'nin demokratikleşmesi için birtakım adımların, yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Nitekim 29 Ekim’i de birkaç gün önce geçtik. Türkiye Cumhuriyeti'nin 102’nci yılında aynı zamanda inkâr, imha ve savaş politikaları mı devam edecek yoksa demokratik bir Cumhuriyet için adımlar mı atılacak? Bunun çok önemli bir kavşağında olduğumuzu düşünüyorum” sözlerini kullandı.
 
‘Toplum, pozitif adımların atıldığı yöne doğru kanalize edilmeli’
 
Devletin de demokratikleşmek için adımlar atması ve toplumun da bu yöne doğru kanalize edilmesi gerektiğinin altını çizen Beritan Güneş Altın, “Kritik günler, kritik adımlar. Sadece Kürdistan tarihini değil, Türkiye tarihini, Orta Doğu tarihini ve dünya tarihini etkileyebilecek düzeyde adımlar atılıyor. Bu düzeylere karşılık devlet yetkililerinin de 200 yıllık bir problemle uğraştıklarını ve çözümü için herkesin sürecin ivmelenmesi ve başarıya ulaşması için adım atması, niyet deklare etmesi ve toplumu bu yönde kanalize etmesi gerektiği bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek gerekiyor açıkçası. Bir yıllık süreç içerisinde de kronolojiye baktığımızda hem devlet yetkilileri tarafından hem Sayın Abdullah Öcalan tarafından birbirini takip eden şartlı adımlardan ziyade iki farklı oluşumun kendi iç süreçlerini yürüterek çağın gereğine entegre olmasıyla ilgili bir çağrı vardı aslında. Yani PKK’nin silah bırakmasından şimdiye kadarki yapılan bütün çağrılara kadar bunun Kürt halkını, örgütü ilgilendirdiği ve doğal akışı içerisinde çağın gereklerine ve siyasetin gereğine uygun olacak şekilde devletten adım beklemeden halkı değişim ve dönüşüm için bağımsız bir demokratikleşme ve değişim süreci yarattıysa aynı adımın herhangi bir şarta bağlanmadan Türkiye tarafından da demokratikleşme adımlarına vesile olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
 
‘Demokratikleşme, Türkiye Cumhuriyeti için olmazsa olmaz bir noktada’
 
Beritan Güneş Altın, dönüşmeyenin dönüşeceği, değişmeyenin tarih karşısında kırılacağı çok kritik bir zamandan geçildiğini aktarırken, “Çünkü değişim-dönüşüm sadece Türkiye sınırları içerisinde olmuyor. Orta Doğu sınırları içerisinde, dünya sınırları içerisinde değişen dengeler, değişen sınırlar, değişen haklar var. Dolayısıyla demokratikleşmeyen her yapının mevcut sürece ayak uyduramayacağını ifade ediyoruz. Dolayısıyla Özgürlük Hareketi ve Sayın Abdullah Öcalan, silah bırakma adımlarını, devletin adım atmasından bağımsız; sürece, siyasal ruha, dünya konjonktürüne uygun olacak bir şekilde atıyorsa devlet yetkililerinin de bir şart öne sürmeden kendi demokratikleşme süreçlerini yürütebilmeleri gerekiyor. Eğer bu süreç yürütülmezse, eğer Türkiye demokratikleşmezse, demokratikleşmeyen ülkelerin başına neler geldiğini tarih binlerce kere sahnelemiştir. Tarih sahnesi bunların örnekleriyle doludur. Dolayısıyla demokratikleşme, Türkiye Cumhuriyeti için olmazsa olmaz bir noktaya geliyor. Çünkü hayatın her alanında, devletin bütün mekanizmalarında ekonomiden eğitime, sağlığa, diplomasiye kadar devleti ilgilendiren bütün kurumlarda demokratikleşmemenin tıkanıklığını zaten yaşıyoruz. Dolayısıyla demokratikleşmemiş bir Türkiye demek, ekonomisi günden güne zayıflayan ve artık yoksulluk sınırının dahi asgari ücreti çoktan geçtiği bir ülkeye sürüklenen Türkiye demektir” diye kaydetti. 
 
‘Türkiye'nin demokratikleşme dışında bir seçeneği yok’
 
Türkiye’nin demokratikleşmediği sürece yaşanan sorunların da bitmeyeceğini belirten Beritan Güneş Altın, “Demokratikleşememiş bir Türkiye demek, eğitim sistemindeki yozlaşma ve eğitim sistemindeki dejenerasyonla bile kuşaklarını kaybetmeye mahkûm olmuş bir Türkiye demek. Dolayısıyla demokratikleşememiş bir Türkiye demek, sorunlarını çözememiş bir Türkiye demek. Hâlâ daha kayyum politikalarıyla hem ekonomisini hem iç ve dış siyasetini şarampole doğru itmek üzere olan bir Türkiye demek. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratikleşme dışında bir seçeneği yok. Sadece Türkiye'nin değil, Orta Doğu'daki bütün ülkelerin de demokratikleşememe gibi bir seçenekleri ne yazık ki yok. Çünkü demokratikleşemeyen ve otoriterleşen ülkelerin halkıyla kurduğu ilişki, aynı zamanda yönetim mekanizmalarıyla kurduğu ilişkiyi de etkiliyor. Bu ülkelerin tarih boyunca nelerle karşılaştığını, nasıl kırılmalara açık olduğunu, nasıl dış müdahalelere açık olduğunu hep birlikte izliyoruz. Ve bir yandan da bu süreci başlatan saiklerin de devlet kanadından bu şekilde ifade edildiği bir siyasete de tanıklık ediyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kazan-kazan’ politikası
 
Beritan Güneş Altın, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “kazan-kazan temelli bir demokratik çözüm politikasını esas alıyoruz” sözlerini hatırlatırken, süreçte de bu politikanın aktif işlemesi gerektiğinin altını çizdi. Beritan Güneş Altın, “Dolayısıyla bizler Türkiye'nin demokratikleşememesi gibi bir meseleyi Türkiye'nin yapmayacağını, kendi devletine ve halkına bunu zaten yapmayacağını düşünüyoruz. Fakat demokratikleşememiş bir Türkiye'nin de hem sorunlarını çözememesi itibariyle hem kendi ekonomisini artık döndürememesi itibariyle hem sistemlerini ayakta tutamaması hem de toplumsal çürümenin önüne geçememesi sebebiyle ciddi bir kırılmaya, ciddi bir erozyona, ciddi bir toplumsal çöküşe sahne olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla kazan-kazan politikasının Sayın Abdullah Öcalan tarafından sıkça dile getirilmesinin ve demokratik bir entegrasyonun bu sürecin neden temel kavramı olduğunu da bir kez daha buradan anlayabiliyoruz. Dediğim gibi devlet yetkilileri eğer bu sürecin, silah bırakmanın, Kürt Özgürlük Hareketi'nin adımlarının bir şarta bağlı olmayacağını deklare ediyorsa, Türkiye'nin demokratikleşmesinin de önünde hiçbir şartın olmaması gerektiği, hiçbir ülkenin sınırları içerisinde olan biten meselenin de Türkiye'nin demokratikleşmesini etkilememesi gerektiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Değişim, dönüşüm, siyasi ve hukuksal çözüm’
 
Sürecin değişip dönüşmeye ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Beritan Güneş Altın, “Rojava'da olacak gelişmelerin, Rojava'da Kürt halkının kazanacağı statünün, Rojava'daki varlığın kurumsallaşmasının Türkiye için hiçbir tehdit olmadığının, aynı zamanda Türkiye'nin demokratikleşmesinin önüne geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bir devletin ‘ben demokratikleşmeyeceğim’de ısrar etmesinin herhangi bir aklıselimle açıklanabilir bir tarafı yok. Bu sebepledir ki bu süreç sağlıklı ilerleyen bir süreçtir. Bu süreç, karşılıklı mekanizmaların kendini değiştirip dönüştürdüğü ve bu değişim-dönüşümün şarta bağlanmadığı; herkesin kendi iç sürecini yürüttüğü ama ortak paydada toplumsal barışı, Kürt sorununun siyasi ve hukuksal çözümünü hedeflediği bir ortak paydanın da olduğu sağlıklı bir süreç olduğundan bahsedebiliriz” diye konuştu.