Sincan Cezaevi’nde tahliyeler engelleniyor
- 09:06 24 Ekim 2025
- Hukuk
ANKARA – “Cezaevlerini ve mahpusları dışında tutan bir barış süreci, toplumu kapsamayan eksik bir süreçtir” diyen ÖHD'li Sevda Hasar, tahliyelerin engellenmesini barışın önünde bir engel olarak değerlendirdi.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan 12 siyasi kadın tutsağın tahliyeleri, İdare ve Gözlem Kurulları’nın (İGK) hukuki dayanaktan yoksun ve keyfi kararlarıyla sistematik olarak engelleniyor. Nedime Yaklav’ın tahliyesi 6, Sermin Demirdağ’ın 7, Nuriye Adet’in 5, Gülşan Adet’in 5, Hicran Binici’nin 4, Zeliha Ustabaşı’nın 3, Elif Çetinbaş’ın 2, Melike Göksu’nun 2, Esra Soyaktaş’ın 2, Fatma Aslan’ın 1, Süheyla Taş’ın 1 ve Emine Abiş’in tahliyesi 1 kez olmak üzere, toplam 12 kadın tutsağın özgürlüğü bu kararlarla ertelenmiş durumda.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi, Sincan Cezaevi’nin “pilot bölge” olarak işlediğini ve tahliye engellemelerinin artık süreklilik kazandığını belirterek, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ile Adalet Bakanlığı’na, İGK kararlarının incelenmesi yönünde resmi başvuruda bulundu.
ÖHD Cezaevi İnceleme Komisyonu’ndan Sevda Hasar, kadın tutsaklara yönelik tahliye engellemelerinin İGK eliyle yürütüldüğünü ve bunun yalnızca idari değil, aynı zamanda süreci doğrudan sabote etmeye yönelik politik bir tutum olduğunu vurguladı.
İGK kararları sistematik tahliye engeline dönüştü
Sincan Cezaevi’nde kadın tutsaklara yönelik hak ihlallerinin devam ettiğinin altını çizen Sevda Hasar, “2020 yılının sonunda yapılan yasal düzenlemeyle İdare ve Gözlem Kurulları çok geniş yetkilerle yetkilendirildi.
2021 yılından bugüne kadar koşullu salıverilme tarihi gelmiş olmasına rağmen tahliye edilmiş bir tane mahpus yok. Gerekçeler ise genellikle soyut, sübjektif ve yanlı, politik gerekçeler olduğunu fark ediyoruz. Özellikle siyasi kadın mahpuslarda koşullu salıverilmelerinin engellenmesi, denetimli serbestlik hakkından faydalanmalarının engellenmesi gibi bir durum söz konusu. Bunu ne ile yapıyorlar? İdare ve Gözlem Kurulları kararlarıyla yapıyorlar. Bu kararların dayanak noktası yönetmelik. Yönetmelikte değişiklik öncesindeki sürece baktığımız zaman belirli kriterler vardı ve bu kriterlerle mahpusların durumu değerlendirilip buna göre görüş bildirme yetkileri vardı. Ama değişiklik sonrasında iyi halli olup olmadığı tamamen İdare ve Gözlem Kurulları’nın kararlarına bırakılmış durumda ve bunlar da hem sübjektif, hem denetlenebilir değil, hem de ideolojik birer aygıt olarak kullanılmakta” dedi.
‘Tahliyeler engelleniyor’
Cezaevinde İdare ve Gözlem Kurulları’nın keyfi kararlarıyla şartlı tahliye hakkı engellenen 12 kadın tutsağın durumuna dikkat çeken Sevda Hasar, çok yakın zamanda Nuriye Adet, Nedime Yaklav, Hicran Binici, Sermin Demirdağ’ın bir yıl erteleme ile tekrardan şartlı tahliye haklarının engellendiğini aktardı. Sevda Hasar, “Bir yıl sonra kurula çıkacaklar ve tekrardan aynı soyut gerekçelerle, aynı iyi hal değerlendirmeleriyle bir kurul değerlendirmesine tabi olacaklar. Biz öncelikle o bir yıl olması konusuyla ilgili bir takım usulsüzlükler olduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki, kanunda 3 ay ya da 6 aylık değerlendirme süreçleri öngörülürken yönetmelikle bir yıla kadar gibi bir ibareden kaynaklı siyasi mahpusların şartlı değerlendirme süreçleri bir yıl ertelenmekte. Mahpusların bir yıl boyunca özgürlük hakkından mahrum kalmalarına denk gelmektedir. Şartlı tahliye, koşullu salıverilme mahpusa tanınmış bir haktır. Bu hem Anayasa’yla hem ulusal hem de uluslararası mevzuatımızda kanunla hüküm altına alınmış bir haktır. Bunun İdare ve Gözlem Kurulları gibi idarenin keyfi uygulamalara tamamen zemin oluşturabilecek bir takım kurumlarla, kurullarla yürütülmesi kanunla garanti altına alınmış hakkın gasp edilmesi anlamına gelir. İkinci bir ceza ihdas etmek anlamına gelir” sözlerini kullandı.
Aynı gerekçelerle tekrar tekrar kuruldan döndürülüyorlar
Tutsakların keyfi gerekçelerle tahliyelerinin engellenmesine dair itirazlarda bulunduklarını söyleyen Sevda Hasar, “İtirazlarla ilgili şöyle bir handikabımız var; itirazları değerlendirenler yine başta gelen kurul raporunu dayanak aldığı için olumlu bir sonuç aldığımız bir dosya mevcut değil şu ana kadar. Yine Sincan Kadın Cezaevi’nde Gülşah Adet, Zeliha Ustabaşı, Elif Çetinbaş, Melike Göksu, Esra Soyaktaş, Fatma Aslan, Süheyla Taş ve Emine Abiş tahliyesi ertelenen, koşullu salıverilme hakkı ertelenen mahpuslar arasında” diye belirtti.
‘İtirazlar sonuç vermiyor, raporlar kopyala-yapıştır’
Kurul raporlarının “kes, kopyala, yapıştır” şeklinde hazırlandığını kaydeden Sevda Hasar, kişiselleştirilmiş bir raporun söz konusu olmadığını vurguladı. Sevda Hasar, “Orada mahpusun kendi eyleminden ziyade idarenin kendi algısıyla yönettiği, oluşturduğu bir rapor durumu söz konusu. Yani hukuki bilinirlik ve hukuk güvenliği dediğimiz şey toplumun tamamı için gerekli bir bilgidir, gerekli bir güvenlik durumudur. Çünkü siz hukuku bilirseniz, var olan hukuka güvenebilirsiniz. Hukuk eğer bilinebilir olursa, uygulanması da güvenilir olursa toplumun hukuka güveni artar. Ama siz tamamen keyfi, bireysel, idarenin keyfi uygulamalarına zemin sağlayan durumları hukuk diye topluma sunarsanız toplumda hukuka güven de azalır. Toplum vicdanı da bu anlamda rahatsız olur ve hukukla elde edilmeye çalışılan sosyal faydayı elde edemezsiniz” ifadelerine yer verdi.
‘Koşullu salıverilme tutsakların hakkı’
Özgürlük hakkının yaşam hakkı kadar kutsal olduğunun altını çizen Sevda Hasar, bu hakkın herhangi bir mekanizmanın keyfiyetine bırakılmasının kabul edilebilir olmadığını vurguladı. Sevda Hasar şöyle devam etti: “30 yıllık bir tutsak, 30 yılın üzerine bir gün dahi koysanız ağır gelecekken 33 yıl, 34 yıl gibi infaz süreleriyle hâlâ tahliyesi engellenmektedir. Yakın zamanda özellikle Sermin Demirdağ’ın mesela tahliyesi bir yıl süreyle ertelendi. Biz şeyi de söylüyoruz; özellikle o bir yıllık erteleme kanuni değil. Çünkü kanunda 3 ay ile 6 aylık bir süreç öngörülürken, yönetmelikle idarenin keyfiyle tekrar kurula çıkma süresinin bir yıl uzatılması asla ne bizim tarafımızdan, ne mahpus aileleri tarafından, ne de mahpuslar tarafından kabul edilebilir bir durum değildir. Koşullu salıverilme lütuf gibi sunuluyor. Koşullu salıverilme lütuf değildir, mahpusun hakkıdır. Biz de bu hakkın idare tarafından gasp edilmesini doğru bulmuyoruz. Soyut, hukuki dayanaktan yoksun bu kararları kabul etmiyoruz. Denetlenebilir, somut, alanında özellikle kanunla görevlendirilen kişilerden oluşan bir kurul ve denetlenebilir bir rapor değerlendirilmesi daha doğru olacaktır diye düşünüyoruz.”
‘Kararlar keyfi’
Yakın zamanda Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na, İdare ve Gözlem Kurulları’nın kararlarının işleyişinin incelenmesi noktasında başvuru yaptıklarını aktaran Sevda Hasar, “Öncelikle keyfi, soyut, denetlenemez bir takım kriterlerin hukuka dayanmadığını belirttik. Hukuka dayanmayan bir fiiliyatta da özgürlük hakkının engellenmesi adil değildir. Özellikle kadın mahpusların özgürlük hakkının engellenmesi hürriyeti tahdit suçunu da oluşturmaktadır. Bu anlamda idarecilerin, İdare ve Gözlem Kurulu’nda görevli olan, çoğunlukla da kurum müdürü ve gardiyan tarafından yapılan iyi hal değerlendirmesinin mahpusların özgürlük hakkını elinden aldığını belirtmiştik. Bununla ilgili bir inceleme talebimiz oldu. Özellikle İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla tahliye engellemeleri, iyi halli olmadığı yönünde verilen raporlarla ilgili infaz hakimliklerine itirazlarımız oluyor. Bu itirazlar ayrıca reddedildiği takdirde Ağır Ceza Mahkemesi’nde tekrardan değerlendiriliyor. Hukuken bu durum böyle olmakla birlikte fiiliyatta Ağır Ceza Hakimliği ve İnfaz Hakimliği, İdare ve Gözlem Kurulu kararlarını onaylayıp devam etme şeklinde bir fiiliyat içerisindeler. Noter gibi onaylama şeklinde o kararları fiilen devam ettiriyorlar” ifadelerini kullandı.
Pilot bölgede özgürlük hakkı engelleniyor
Şimdiye kadar yaptıkları itirazlarda olumlu bir sonucun olmadığını dile getiren Sevda Hasar, “İtirazlarımızın kabul edildiği bir karar yok esasında. Bu nedenle de baştan beri belirttiğimiz gibi 2021 yılından bugüne kadar koşullu salıverilme tarihi gelmiş olmasına rağmen tahliyesi gerçekleşen kadın mahpus yok şu anda. Erkek adalet sistemi ile siyasi kadın mahpuslar ikinci kez cezalandırılıyor. Türkiye’nin genelinde birçok cezaevinde buna benzer uygulamalar olduğunu biliyoruz. Ancak bir takım tahliyelerin gerçekleştiğini ya da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilen itirazların kabul edildiğini görüyoruz. Ama Sincan özelinde buna dair olumlu bir tane karar olmaması, buranın pilot bölge olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair fikrimizi de kuvvetlendiriyor. Bugün toplum eğer buna sesini çıkarmazsa, yani bugün buradaki haksızlık ve hukuksuzluğa toplumda bir karşılık bulmazsak, yarın bütün cezaevleri için belki bu durumu konuşuyor olacağız. Çünkü Sincan’da dediğimiz gibi bütün kadın mahpuslar tamamen İdare ve Gözlem Kurulları’nın keyfiyetiyle tahliyesi engellenir bir vaziyette mahkûmiyetlerine devam ediyor. Özgürlük hakları engelleniyor” diye kaydetti.
‘Barış süreci cezaevlerinin dışında tutulamaz’
Eğer bir barış süreci olacaksa, cezaevlerini, tutsakları ve ailelerini dışında tutan bir barış sürecinin tam anlamıyla bir barış süreci olmayacağına dikkat çeken Sevda Hasar, toplumun tamamını kapsamayan bir barış sürecinin sadece görüntüden ibaret olacağına işaret etti. Sevda Hasar, “Ama gerçek bir vicdani karşılaşmaya olanak sağlamayacaktır elbette. Fikirleriyle mahpus edilmiş insanların fikirleriyle barışıp kendilerinin mahpus olmasına devam etmesine müsaade edemezsiniz. Mahpuslara ‘Biz fikrinizle barıştık ama siz hâlâ mahkûmsunuz’ hâli doğru bir hâl değil zaten. Doğru bir yere tekabül etmez. Kaldı ki bu süreci sekteye uğratmak olduğunu düşünüyoruz” dedi.
‘Süreç, devletin idari organları tarafından sabote ediliyor’
İdare ve Gözlem Kurulları’nın tutsaklara keyfiyetle verdikleri iyi halde olmadıkları yönündeki kararların sürece karşı politik bir tavır olduğunu söyleyen Sevda Hasar, devletle yürütülen bir sürecin yine devletin idari organları tarafından sabote edilmesinin kabul edilemeyeceğini belirtti. Sevda Hasar şöyle konuştu: “Tabii ki bu durum toplumda karşılık bulmayacaktır. Mahpusların özgürlük hakkının keyfiyetle engellenmesi bu sürecin eksik kalmasını sağlayacaktır, tamamlanmasına engel olacaktır diye düşünüyoruz. Önceliğimiz, siyasi mahpus fikriyle barışılıyorsa kendileriyle de barışılabilmesinin imkânı sağlanması; idarenin keyfiyetine bırakılmaması. Çünkü yaşam hakkı kadar kutsal olan bir haktır özgürlük hakkı ve bir an önce bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasını talep ediyoruz. Özellikle şunu da belirtmek istiyorum son olarak: Mevcut yasal düzenlemelere bile aykırı, İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla mahpuslukları devam eden, tahliyeleri engellenen mahpusların sürece dâhil olması çok kıymetli, çok önemli ve gereklidir.”







