
Feminist teorisyen:Demokratikleşmenin öncüsü kadınlar olacak
- 09:03 16 Temmuz 2025
- Güncel
ANKARA - Avustralyalı feminist teorisyen Elizabeth Anne Grosz, sürecin kapsayıcı demokrasiye dönüşmesi gerektiğini vurgulayarak, "Kadınlar dışlandıkları tarihsel tecrübeler nedeniyle daha fazla sorumluluk taşıyor. Demokratikleşmenin öncüsü de onlar olacak" dedi.
Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme amacıyla başlatılan “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” kapsamında tarihi gelişmeler yaşanıyor. 27 Şubat’ta yapılan çağrının ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı Cezaevi’nden ikinci çağrısını kamuoyu ile paylaştı.
Kürt sorununun çözümü için devam eden süreçte tarihi bir eşik ise Silêmanî’de KCK Eş Başkanı Bese Hozat’ın öncülük ettiği PKK’nin silah bırakma töreniyle birlikte aşıldı. İktidar henüz somut adım noktasında harekete geçmese de sürece ilişkin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilk kez konuşarak Meclis’te yakın tarihte komisyon kurulacağını ifade etmişti. Uluslararası alanda yakinen izlediği süreç için adımların hızla atılması temel gündem olarak önemini koruyor.
Avustralyalı filozof, feminist teorisyen Elizabeth Anne Grosz, barış ve demokratik toplum inşası ekseninde yürütülen sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Samimi diyalog kapsayıcı demokrasiye giden ilk adımdır’
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve başlayan diyalog zeminine ilişkin Elizabeth Grosz, “Bana göre, barış ve demokrasi arayışı içindeysek, bu meseleler ülkede yaşayan tüm kesimlerin güvenliği ve huzuru açısından son derece önemlidir. Dileğim; herkesin katılabildiği, detaylarına dâhil olabildiği, şeffaf ve samimi bir diyaloğun yürütülmesidir. Böyle bir diyaloğun amacı, barışçıl bir demokrasinin neleri içermesi gerektiğini birlikte belirlemek, toplumun tüm bileşenlerinin değerli olduğunu kabul ederek nasıl bir toplumda yaşamak istediğimize dair ortak kararlar almaktır. Pek çok demokrasinin, bazı kesimleri dışlayarak, yok sayarak ya da ortadan kaldırarak vatandaşlarına özellikle belirli kategorilere ihanet ettiğini gördük. Samimi bir diyalog, hükümetin yalnızca kendi çıkarlarına odaklanan tutumundan uzaklaşarak, tüm vatandaşların farklı ihtiyaçlarını ve taleplerini dikkate aldığı kapsayıcı bir demokrasiye giden ilk adımdır. Bu da demokrasinin temel koşullarındandır” sözlerini kullandı.
‘Kadınlar geleceğe dair daha fazla sorumluluk taşır’
İnşa sürecinde Abdullah Öcalan’ın kadınların öncü rolüne dikkat çekmesine değinen Elizabeth Grosz, “Kadınların demokratik koşulların inşasında ve kalıcı barışın sağlanmasında aktif rol almaları hayati önemdedir. Kadınların, tarihsel olarak pek çok ulusal karardan dışlandıkları için, erkeklerden en azından kısmen farklı ihtiyaç ve çıkarları olduğunu düşünüyorum. Kadınlar, barışa ve toplumsal refaha dair daha güçlü ve daha az çıkar çatışmasına açık bir ilgiye sahip olabilirler. Kadınlar, doğrudan geleceği şekillendiren çocukları doğurdukları ve yetiştirdikleri için, geleceğe dair daha fazla beklenti ve sorumluluk taşırlar” dedi.
‘Demokratikleşme sürecine en çok kadınlar katkı koyacak’
“Ancak, ev içi rollerle sınırlandırılmaları, düşük ücretli işlerde çalışmaları ve toplumdaki ikincil konumları nedeniyle de en fazla kayba uğrayan kesimdir” diyen Elizabeth Grosz, “Bu yüzden, demokratikleşme sürecinden en çok kazanacak, en fazla katkı sağlayacak ve yeni toplumsal pratikler geliştirme kapasitesine sahip olan da yine kadınlardır. Devletlerin ve kurumların, geçmişte pek çok kez görmezden geldikleri bu gerçekliği artık dikkate alması ve nüfusun yarısından fazlasını oluşturan kadınları görmezden gelmek yerine onların ihtiyaç ve taleplerini sürece dâhil etmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
‘Geçmişin telafisi kapsayıcı bir yaklaşımla mümkün’
Türkiye’nin bu süreçte sorumluluklarını yerine getirmesinin gerekliliğine dikkat çeken Elizabeth Grosz, şöyle konuştu: “Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, baskıcı ve sınırlayıcı politikaları göz önüne alındığında, bu süreçte sorumluluklarını yerine getirmelidir. Devlet, hangi etnik ya da kültürel kimliğe sahip olursa olsun, tüm vatandaşlarını karar alma süreçlerine, oy kullanmaya ve kendi geleceğini belirlemeye dâhil etmek zorundadır. Geçmişte yaşanan ihmal, tutuklama ve tehdit gibi uygulamaların telafisi ancak kapsayıcı bir yaklaşımla mümkündür. Modern ve demokratik bir devlet, tüm vatandaşlarını tanıyan, dikkate alan ve sürece dâhil eden bir yönetim anlayışına sahip olmalıdır. Daha açık, daha bütünleşmiş ve daha kapsayıcı bir toplum; yalnızca toplumsal barışı değil, aynı zamanda ülkenin güçlenmesini ve verimliliğini de artıracaktır.”
‘Kesimlerin görüşleri değer görmelidir’
Barış ve demokratik bir toplum için uluslararası alanın da üzerine düşen sorumlulukların olduğunu ifade eden Elizabeth Grosz, “Uluslararası toplumun, kadınların, yazarların ve entelektüellerin tanınma ve kapsayıcılık mücadelesine katılması çok önemli, hatta zorunludur. Çünkü tüm dünyada ilerleme, kapsayıcılık ve refah gibi değerler ortak hedeflerdir. Hiçbir ülke kendi içine kapanarak tüm ihtiyaçlarını karşılayamaz. Her ülke; insanlar, fikirler, uygulamalar ve kaynaklar bakımından diğerleriyle bağlantı hâlindedir. Bu nedenle, kamuoyunun görüşleri, azınlıkların, hastaların, yaşlıların ve dışlanmış grupların özel ihtiyaçları artık daha fazla dikkate alınmalı ve bu kesimlerin görüşleri ulusal düzeyde değer görmelidir. Bir ülke, daha önce değersizleştirdiği ya da yok saydığı tüm üyelerinin varlığını kabul ettiğinde; bu, o ülkenin geleceğe dair taahhüdünün ve her bir vatandaşına verdiği değerin göstergesidir. Bu anlayış, bir ulusu gerçekten ulus yapan şeydir” diye konuştu.