Deprem affına karşı adalet nöbeti: Bin 480 kişiyi öldürmek suç sayılmıyor 2025-12-23 09:07:16   ANKARA - 6 Şubat’ta yakınlarını kaybeden depremzedeler, 11’nci Yargı Paketi’nin 27’nci maddesine karşı Ankara’da nöbette.  Aileler, “Evlatlarımızın üzerinden 27’nci madde geçemez. Bu ülkede bin 480 kişiyi öldürmek suç sayılmıyor” dedi.    Deprem bölgelerinden gelen, 6 Şubat Depremzede Aileleri 21 Aralık’ta Cemal Süreyya Parkı’nda, bu hafta Meclise gelmesi beklenen 11.Yargı Paketi’ne karşı üç gündür nöbete eylemindeler. Aileler gece de alandan ayrılmayarak yargı paketinde yer alan ve “deprem affı” olarak kamuoyunda anılan 27. Madde’nin kaldırılması için nöbetlerine devam edecek.   ‘Deprem affı’ maddesinde ne var?     Ailelerin geri çekilmesi için nöbet başlattığı 11. Yargı Paketi’nin 27. maddesi, “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçlarında verilen hapis cezalarının erteleme, denetimli serbestlik veya para cezasına çevrilmesinin önünü açıyor. Bu düzenleme, özellikle inşaat kusuru, denetimsizlik ve ihmal sonucu meydana gelen ölümler açısından cezasızlığın önünü açıyor. Depremlerde yıkılan binalar için açılan davaların büyük kısmı zaten “taksir” kapsamında yürütülüyor ve birçok sorumlu ise tutuksuz olarak yargılanıyor. Madde tam da bu uygulamayı yasa kapsamına sokarak, cezasızlığı hukuki bir zemine oturtuyor.   Deprem davaları neden bu maddeyle doğrudan bağlantılı?   Türkiye’de deprem sonrası açılan ceza davalarında; müteahhitler, yapı denetim firmaları ve proje sorumlularının hali hazırda “olası kast” yerine “taksir” suçlamasıyla yargılanması 27. Madde ile birlikte şunların önünü açıyor;   “*Verilen hapis cezaları fiilen infaz edilmeyebilir   *Sanıklar cezaevine hiç girmeden dosyayı kapatabilir   *‘Toplu ölüm’ içeren dosyalar bile cezasızlık pratiğine dönüşebilir.”   Tutuklu sanık yok yine de af var!   6 Şubat Depremi’nde 53 bin üzeri insanın yaşamını yitirdiği ve doğal afet değil, katliam olarak nitelendirilen depremin sorumlularının gelecek olan yargı pakete ile birlikte serbest kalması ailelerin tepkisine neden oldu. Balıkesir’den gelip nöbet tutan depremzede yakını Hatice Açıkalın, kardeşi İbrahim Kurt’u Meletî depreminde kaybetti. Kardeşini Trend Garden Residence'da kaybeden, Hatice Açıkalın, “Balıkesir'den geldim. Yaklaşık 3 senedir adalet için mücadele ediyoruz.  Davamız karara bağlandı ama tutuklu olan herhangi bir sanık yok. Bunlarla uğraşırken bir taraftan da şimdi bu 11. Yargı Paketi’nin 27. Maddesi deprem suçlarının daha erken tahliye edilmesine olanak sağlıyor.  Zaten verilen cezalara baktığımızda 31 kişinin ölümüne sebep olan bir bina için sadece müteahhitte 12,5 yıl ceza verildi. Zaten yetersizken bir de bunların daha erken salıverilmesi, daha erken denetimli serbestlikle dışarı çıkarılması ya da açık ceza infaz kurumuna gönderilmesi bizim tarafımızdan kabul edilebilir bir şey olmadığı gibi tüm toplum tarafından da kabul edilmemelidir. Çünkü bu cezasızlık algısını güçlendiren bir durumdur. Bununla hepimiz mücadele etmek zorundayız” sözlerini kullandı.    ‘Mücadelemiz yaşam hakkımız korunsun diyedir’   Cezasızlığın önünü açan paketlerin sadece depremde kayıp yaşayan veya 11 ilin problemi olmadığını ifade eden Hatice Açıkalın,  “Bu tüm Türkiye'de bir adalet problemidir. Siyasi partilerle görüştük. Herhangi kesin bir güvence vermediler. Biz dün önce Cumhuriyet Halk Partisi, sonra Yeni Yol, Milliyetçi Hareket Partisi ve DEM Parti, AK Parti ile görüştük. Cumhuriyet Halk Partisi ve DEM Parti, sonuna kadar yanımızda olduğunu belirttiler. Bu maddenin geçmemesi ya da deprem suçlarının muaf tutularak geçirilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını belirttiler. AK Parti ve MHP grup başkanvekilleri de bizleri anladıklarını yasal olarak, ellerinden herhangi bir şey gelecekse eğer bunu yapacaklarını, bununla ilgili de Adalet Komisyonu'nu topladıklarını dile getir getirdiler. Ama kesin olacak ya da olmayacak gibi bir şey tarafımıza söylenmedi. Tabi dediğim gibi bu sadece bizim derdimiz, bizim problemimiz, bir bizim yaşadığımız bir adaletsizlik değil. Aslında bizim çabamız bir taraftan da bu insanlar için caydırıcı cezalar oluşsun ki tekrar çürük binalar yapmaya kimse cesaret edemesin. Denetlemeden imza atmaya kimse cesaret edemesin, yaşam hakkımız korunsun diyedir. Çocuklarımız için, belki torunlarımız için güvenli yaşam hakkı sağlansın diye bütün mücadelemiz. Ben bunu düşünüyorsam herkes düşünüyordur. Herkesin evladı, annesi, babası, kardeşi var. Herkes onları düşünerek hareket ederse zaten aynı noktada buluşacağız” diye konuştu.    ‘Burada ne işimiz var; yasımızı bile çok görüyorlar’   Mereş’ten gelen ve Saitbey sitesinde oğlunu ve 45 yakınını kaybeden Sema Ulupınar ise, binanı nasıl bir kaçak yapılaşma ile yükseldiğini anlattı. Sema Ulupınar, “Saitbey sitesinde oğlumu kaybettim. Binamızın 3 buçuk katı kaçak yapılmış bir bina. Müteahhitti ilkokul mezunu bir müteahhit ve 3,5 katı kaçak olmasına rağmen üstüne kat çıkılarak yapılan bir binaydı. Biz o binada, iki çocuğum ve eşimle birlikte yıkılarak yerin dibine girdik. Eşim ile ben  5-6 saat sonra birlikte çıktık. Kızım ve oğlum, 4. günün sonunda çıktılar. Oğlumu kaybettim ama kızım tedavilerle iyileşmeye çalışıyor. İyi değil. Sol elinin işaret parmağını kaybetti. Psikolog destekleri devam ediyor. Biz adalet istiyoruz. Artık bıktık ‘adalet adalet’ diyerek her yerde adalet aramaktan. Bizim burada ne işimiz vardı? Biz yasımızı tutup evimizde ağlayabilirdik. Bize onu bile çok görüyorlar. Biz adalet istiyoruz” dedi.     ‘Kasten öldürme’den yargılanmaları gerekirken affediliyorlar’   Antakya’daki Rönesans Rezidans’ta ailesinden üç kişiyi kaybeden Avukat Yeşim Toplu, “ Annemi, babamı, kız kardeşimi kaybettim ve birçok yakınımı, herkesi kaybettik. Bugün şunun için buradayız. Kaybettiğimiz binlerce insan için… 53 binden fazla insan öldü. Hala daha bulunamayan insanlar var. Bütün suçlularının, yani insanlarımızı öldürenlerin, kasten bile bile o kötü binaları yapanların cezalandırılması için biz davalar açıyoruz; yargılansınlar, tutuklansınlar, gereken adaletli yargılama yapılsın diye.  Fakat maalesef 27’nci madde ile birlikte eğer bu madde bu şekilde geçerse deprem suçluları muaf tutulmazsa daha az bir cezayla hemen dışarı çıkabilecek ya da yargılamadan hemen sonra sadece bir iki yıl gibi bir süre yatıp çıkacaklar.  Aslında ‘kasten öldürmeden’ yargılanmaları gerekirken, biz şimdi en azından yargılamaları yapılsın diye uğraşır duruma geldik. Onun için uğraşıyoruz. Deprem suçlularını affetmemek için. Çünkü bu 27’nci madde ile maalesef deprem suçlularının affı söz konusu. Biz her partiden ölen insanlarız. Herkesten insan öldü. Herkesi buraya çağırıyoruz. Hepimiz için bu çağrıyı yapıyoruz. Gelecekte aynı acıların yaşanmaması için deprem suçlularının affedilmemesini ve adil bir yargılamayla gereken cezaların verilmesini, emsal teşkil etmesini, caydırıcı cezaların olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.    ‘Hala yasımızı bile tutamadık’   “Bu madde ile birlikte hakimler henüz daha karar vermeden daha bu insanların yargılaması yapılmadan affedecekler” diyen Yeşim Toplu şöyle devam etti:  “ Yani zaten hukuka aykırı bir durum söz konusu olmaması gerek. Depremzede yakınları olarak büyük üzüntüler içerisindeyiz. Hala yakınlarımızın yasını tutamadık. Birçok zorlukla mücadele ediyoruz. Başka insanlar bu duruma düşmesin diye biz bugün burada adalet arıyoruz. Gereken yargılamalar yapılsın, adil yargılamalar yapılsın. Bütün milletvekillerine sesleniyoruz. Bugün meclise gittik. Bütün partiler bizimle görüştü. AKP, MHP, CHP, DEM… Herkes neyin talebinde olduğumuzun farkında. Ancak bize de net bir şekilde ‘şu şekilde düzenleme yapacağız’ gibi bir dönüş henüz olmadı. Bekliyoruz. Umuyoruz ki bütün canlarımızın adaleti için bütün milletvekilleri gerekeni yapacak. Bütün partilere seslendik. Bütün insanlara seslendik. Bir birliktelikle deprem suçlarını affetmemeliyiz diyoruz.”    ‘Bu ülkede bin 480 kişiyi öldürmek suç sayılmıyor’   Mereş’te ihmalin simgesi haline gelen çok bloklu ve binlerce kişinin yaşadığı bir konut olan ve saniyeler içinde depremde yıkılan, bin 480 kişinin yaşamını yitirdiği Ebrar Sitesi’nde ailesini kaybeden  Fatma Irmak ise şunları belirtti; “Burası insanların öldürüldüğü bir yerdi. Bugün buradayız çünkü 27’nci madde diyor ki, ‘bin 480 kişiyi de öldürseniz yargılamalarınız devam da etse biz otomatikman cezasızlık kavramını yasallaştırıyoruz.’ Yani düşünün bu ülkede bin 480 kişiyi öldürmek suç sayılmıyor. Bugün bu ülkede adaletten bahsedebilir miyiz? Bu yanlıştan dönülmesini talep ettik. Ankara'da eksi derecelerde tıpkı 6 Şubat'taki gibi vicdanlarına sesleniyoruz. Biz aileleri daha fazla mağdur etmeden 27’nci maddede deprem suçlularını muaf tutsunlar. Bugün bu paket görüşülüyor. Bu paketin görüşülmesi demek biz 99 depreminden beri ders almadık ve ders almamaya devam edeceğiz diyorlar. Yani siz ölebilirsiniz, katlanarak da ölebilirsiniz. Ama biz çimentodan da çalsalar, ondan sonra deniz kumu da kullansalar, ince demir kullansalar da umurumuzda değil. Çünkü sizin yaşamınız değersiz. Bu ülkede insan olmanın anlamını ve değerini, yaşam hakkını ihlal ediyorlar.”   ‘10 Ekim gibi bu da bir katliamdır’   Ardından Meleti’de evi yıkılan ve 10 Ekim Gar Katliamı’nda oğlu Korkmaz Tetik’i kaybeden ve depremzedelerle dayanışmaya gelen Zöhre Tetik, her iki durumun da bir katliam olduğunu söyledi. Zöhre Tetik şunları söyledi: “10 Ekim ailesi olarak buradayım. Bizimde duruşmamız var. Ben Antalya'da geldim. Tıpkı 10 Ekim katliamı gibi 6 Şubat da bir katliam. 6 Şubat'ta yerelinde Hatay, Malatya, Maraş'da olan depremlerde binlerce insanımızı kaybettik. Biz de Malatya'da evimizi kaybettik. Onun ötesinde Hatay'da 21 katlı binanın ve birçok dairenin çökmesiyle yüzlerce insanımızı kaybettik. Şimdi bu iki olayın birleştiği yer adalet arayışıdır. 10 Ekim katliamının hesabının sorulması, çocuklarımızın hesabı sorulması için adalet arıyoruz,  Bu deprem de bir katliamdır ve adalet aranıyor. Eğer ki bugün sistem, düzen bu binaları yapıyor ve tek depremde 7 katlı, 10 katlı evler yerin altına girdiyse bu müteahhitlerden, sermayeden hesap sorulması gerekirken bugün bunlardan hesap sorulmuyor.  Aksine aklama var. İnsanların evi, barkı canı, çocukları gitti.    Birleşirsek hesap sorabiliriz   Deprem ailelerinin burada olması tıpkı 10 Ekim katliamında hesap sorar gibi bu aileler de  o katillerden hesap sormak için buradalar. Ancak biz birleşirsek, adalet arayışında birleşirsek bu katliamlardan hesap sorabiliriz. Bizim de ziyaretimizin nedeni budur. Nasıl birlik olabiliriz? Nasıl katillerde hesap sorabiliriz? Bu 10 Ekim gibi Maraş depremi de Hatay'da, Kilis'te, Antep'te bir katliam var. Ancak biz yan yana gelirsek, omuz omuza gelirsek, güç olursak bu katillerden hesap sorarız diye düşünüyorum. Gerekirse meclise gideceğiz, gerekirse uluslararası mahkemeye gideceğiz. Biz de bu ailelerle hak arayan, adalet arayan bütün ailelerle yan yana olacağız ve onun için de 10 Ekim Dayanışma Derneği olarak biz buradayız.”