10 yıldır kızının cenazesini arıyor: Herkes sürece sahip çıksın 2025-12-13 09:02:27   Neslihan Kardaş   ŞIRNEX - Cizîr’de ilan edilen sokağa çıkma yasağında katledilen kızının cenazesini 10 yıldır arayan Hizne Arslan, “Tek taraflı barış olmaz. Herkesin sürece sahip çıkması lazım” dedi.   Şirnex'in (Şırnak) Cizîr (Cizre) ilçesinde 14 Aralık 2015'te sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 2 Mart 2016’ya kadar süren sokağa çıkma yasaklarında toplam 288 kişi yaşamını yitirdi. Bu 288 kişiden 177’si ise bodrumlarda katledildi. O dönem yaşamını yitiren birçok kişinin cenazesi Mêrdîn (Mardin), Riha (Urfa), Dîlok (Antep) ve Meletî (Malatya)'de bulunan kimsesizler mezarlıklarına defnedildi. Yapılan kimlik tespitlerinin ardından birçok kişinin cenazesi ailelerine teslim edilirken, aradan 10 yıl geçmesine rağmen hala cenazeleri bulunamayan kişiler de var.   19 yaşındaki Hacer Arslan da yasak döneminde yaşamını yitirdiği açıklanan ve akıbeti hala bilinmeyenlerden birisi. Hacer Arslan’ın annesi Hizne Arslan, sokağa çıkma yasakları döneminde kızı Hacer’i ve oğlu Mehmet Sait’i kaybetti. Aynı zamanda Hizne Arslan’ın ağabeyi Selim Tugay da o dönem keskin nişancı kurşunu ile katledildi. Hizne Arslan yaşadığı bunca acıya nasıl dayandığını anlatırken, kaybettiği oğlunun “berxwedan jiyan e” sözlerinin ona güç verdiğini söylüyor.   ‘Tüm dünyanın gözü önünde yaşandı’   Hizne Arslan, Sait ve Hacer’in annesi olarak tanıtıyor kendini. Cizîr’de sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde şu an oturdukları evde oturduklarını anlatan Hizne Arslan, kızın Hacer’in sağlıkçı olduğunu ve Cizre Devlet Hastanesi’nde staj yaptığını oğlu Sait’in ise babası ile birlikte inşaatta çalıştığından bahsetti. Yasak ilan edildiği dönemde ciddi sağlık sorunları yaşadığını bu sebepten tedavi için Amed’e gitmesi gerektiğini söyleyen Hizne Arslan, “Ben üç küçük çocuğumu alıp bir tanıdığımıza emanet etmek için çıktım. Ben oraya gidince çatışmalar başladı ve bir daha evimizin olduğu tarafa dönemedim. Üç küçük çocuğum ve eşim ile birlikte bir tarafta kaldık Hacer ve Sait de evimizde kaldılar. 16’ın güne kadar da burada bizim evimizde kaldılar. Sonrasında ise eve top mermisinin atıldığını söylediler ve evden çıkmak zorunda kaldılar. İki sokak ötemizde teyzelerinin evi vardı oraya gittiler. 30 günü aşkın mahallede kaldılar. Sonrasında mahallenin boşaltıldığını duyduk. Onlar da Cudi Mahallesi’ne gitmişlerdi. O zaman Cizîr’e gelen her şeyi devlet kesmişti. Elektrik, su, hiç bir şey yoktu. Bunlar tüm dünyanın gözü önünde yaşandı. Elektrik olmayınca telefonlarımızı da şarj edemedik ve bir daha da çocuklarımdan haber alamadım” dedi.   ‘Kardeşimin cenazesi 29 gün sokakta kaldı’   Çocukları ile ayrı kalan Hizne Arslan, yasakların 43-44’üncü gününde ağabeyisinin yaşamını yitirdiğini öğreniyor. O dönem cenazelerin sınıra yakın bir morga götürüldüğünü ifade eden Hizne Arslan, “Günlerce sabah kalkıp morga gidiyor, cenazemizi arıyor, akşam olunca tekrar geri geliyorduk. Kardeşimin cenazesi 29 gün sokakta kaldı. Biz cenazemizi aldıktan sonra kontrol noktasında hepimizi durdurdular ve kardeşimin cenazesini sadece iki kişinin defnetmesine izin verdiler” diye konuştu.   ‘Kızımın bodrumlardan sağ çıkmadığını biliyordum’   Hizne Arslan, o dönemde hala evine dönemiyor, çocuklarından haber alamıyor. O dönemde kızının  isminin bodrumlarda olanların arasında olduğunu kaydeden Hizne Arslan, “Kızım Hacer’in ismi bodrumlarda olanların arasındaydı. Oğlum Sait’ten de haber alamıyorduk. Ben kızımın bodrumlardan sağ çıkmadığını biliyordum. Eşim Mêrdin’e gidip kimlik tespiti içi kan verdi. Yasaklar bitene kadar evimize dönemedik. Yasaklar bittiği gün eve dönmek bana çok zor geldi çocuklarımın sağ olmadığını biliyordum. Eve döndüğümde her şey at üst olmuştu. Evimizden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Evimize öyle şeyler yapılmıştı ki ben anlatırken utanıyorum” şeklinde konuştu.   Kızının cenazesini beklerken oğlunun cenazesini aldı   Yasakların kalkmasının üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra kendisine gelen bir telefonla kızının cenazesini bulduğunu düşünen Hizne Arslan, “Sonraki gün cenazemizi almak için Riha’ya gittik. Ben cenazeyi görünce şaşırdım çünkü kızım o kadar büyük değildi. Tabutu açıp içine baktığımda cenazenin kızımın değil, oğlumun cenazesi olduğunu gördüm. Cenazemizi defnederken, devletin baskısından dolayı bir cenaze töreni bile yapamadık oğluma. Sessiz sedasız, çok az kişiyle defnettik” ifadelerine yer verdi.    ‘Bodrumların çığlığı kulaklarımdan çıkmıyordu’   Hizne Arslan devamla şunları anlattı: “Bizler çocuklarımızın yanık kokusunu alıyor, çığlıklarını duyuyorduk. Ben sabahlara kadar kulaklarımı tıkıyordum ama ne yaparsam yapayım bodrumların çığlığı kulaklarımdan çıkmıyordu. İnsan insanı canlı canlı yakar mı? Cizîr’e yönelik yapılan barbarlıkları ne kadar anlatsak eksik kalır. Bizim gördüklerimiz, yaşadıklarımız anlatmakla bitmez.”   ‘Aradan 10 yıl geçti, hala kızımın cenazesini bulamadım’   Kızının cenazesini hala bulamadığını dile getiren Hizne Arslan, “Avukatların da önerileri ile sonraki dönemlerde tekrar DNA testi için kan verdik. O kanı vermek bile bana çok zor geldi çünkü kan vermek için hastaneye gitmem gerekiyordu ama o hastanenin her köşesinde benim kızımın izleri vardı. Çünkü orada staj yapıyordu. Aradan altı ay geçtikten sonra eve benim adıma bir zarf geldi. Zarfta, kızımın cenazesinin olmadığı yazıyordu. Yapılan tüm incelemelere rağmen hala kızımın cenazesini bulamadık. Üzerinden 10 yıl geçti” dedi.   ‘Bu dünya hepimize de yeter’   Yaşadığı tüm acılara rağmen hiçbir zaman savaştan yana olmadığını vurgulayan Hizne Arslan, “Benim gibi yüreği yanan yüzlerce anne var ve bizler savaşa karşıyız. Bizler bu topraklarda güzel şeyler olmasını umut ediyoruz. Artık kan dökülmesin. Bizim yüreğimiz yandı başka kimsenin yüreği yanmasın. Ben buradan bütün annelere sesleniyorum. Hepimizi yürek acısı aynı. Biz her ne kadar ‘barış’ diyorsak, asker, polis annelerinin de o kadar söylemesi lazım. Herkesin bu sürece sahip çıkması lazım. Bir şarkıda da söylediği gibi bu dünya hepimize de yeter. Neden bu kadar insan öldürülüyor? Bunca yaşamını yitiren gençler de yaşamak istemezler miydi, onların da aileleri yok mu? Demek ki onlara yapılan bir haksızlık var o yüzden savaşıyorlar. Bizler artık güzel şeyler olmasını umut ediyoruz. Hiçbir zaman savaştan yana değiliz. Bizler bunca azımıza, çocuklarımızın kemiklerine bir mezar yapamamamıza rağmen hala ‘barış’ diyoruz” sözlerine yer verdi.   ‘Tek taraflı barış olmaz’   Hizne Arslan son olarak “Buradan Meclis’te kurulan komisyona da çağrım; sürece sahip çıkın ve artık devlet de adım atsın. PKK’nin attığı onca adıma rağmen hala devletin attığı bir adım yok. Tek taraflı barış olmaz. Bizim kendimize ve Sayın Abdullah Öcalan’a inancımız var ama hala mecliste bizim dilimiz bile kabul edilmiyor” dedi.