Sömürü ve şiddetin 'patlaması': Dilovası 2025-11-11 09:05:32   “Dilovası’nda yanan sadece bir depo değil; kadın ve çocuk sömürüsü düzeninin ta kendisiydi. Ama kadınlar susmuyor; her yanışı teşhir ediyor, her ölümü isyana dönüştürüyor.”    Derya Ceylan    Şiddet, katliam, tecavüz, taciz, çocuk yaşta çalıştırılma ve daha birçok kelime…   Nasıl da sıralıyoruz değil mi? Ölümden ötesi var mı? Kime, neyi, neden yaptın diye mi soracağız? Peki, çözüm olacak mı? Hangi açıdan baksak, o kadar çok boyutu var ki…   Yaşamımızı sürdürmek için önceliklerimiz neler? Sadece kendi yaşamımız değil; toplumsal olarak baktığımızda, ekonomik kriz sonucu milyonlarca kişi “geçinemiyoruz” diyerek sesini yükseltiyor. Diğer yandan kötü koşullarda, düşük ücretlerle, “merdiven altı” diye tanımlanan sektörlerde çalışmak zorunda bırakılıyor.   Uzun mesai saatleriyle, karın tokluğuna, sosyal güvencesiz biçimde çalıştırılan başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere milyonların emeği üzerinden yürütülen bu sistemi ne kadar tanıyoruz? Bu sistemi tanımayı bırakın, içerisinden nasıl çıkılacağını düşünmek mi çözüm? Ya da gerçekten bir çözümü var mı?   Sanayi bölgesinin görünmeyen yüzü   Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde bir parfüm dolum işletmesinde çoğu kadın ve çocuklardan oluşan çok sayıda kişi çalıştırılıyordu. 8 Kasım günü bu işletmede çıkan yangında, kadın ve çocuklardan oluştuğu belirtilen 7 kişi yaşamını yitirdi, 6 kişi yaralandı.   Medya yangını “ihmal”, “ihlal” ve “denetimsizlik” başlıklarıyla ele aldı; yönünü başlatılan soruşturmalara ve gözaltılara çevirdi. Oysa söz konusu işletmede bir sömürü düzeni olduğu en açık biçimiyle ortadaydı.   Kadın emeği ve sanayi gerçeği   Dilovası, Marmara Bölgesi’nin sanayi merkezlerinden biri. Yüzlerce fabrikanın iç içe geçtiği bu bölgede ağır kimya, gıda, plastik ve kozmetik üretimi yapılıyor. Ancak bu üretim zincirinin temelinde çoğu düşük ücretli, sigortasız kadınların yanı sıra çocuk yaşta çalıştırılanlar bulunuyor.   Türk Tabipleri Birliği’nin 2022 tarihli çevre raporuna göre Dilovası, Türkiye’nin en kirli havasına sahip bölgelerinden biri; kanser oranları ülke ortalamasının üç katı. Kadın ve çocukların hem bedenleri hem emekleri bu bölgede sanayi kârına feda ediliyor.   Fabrikalarda “yardımcı personel”, “temizlikçi”, “stajyer” ya da “paketleme işçisi” olarak tanımlanan kadınlar ve çocuklar, iş güvenliği önlemlerinden yoksun biçimde üretimin en riskli halkasında yer alıyor. Yangının meydana geldiği fabrika da bu zincirin bir parçasıydı.   İşletmede çalıştırılan kadınların bir kısmı sigortasızdı, çocuklarsa “meslek lisesi stajyeri” olarak gösterilmişti. Görgü tanığı bir işçi, “İçeride bağırışlar duyduk, yangın tüpü bile yoktu” dedi. Bu cümle, milyonlarca kadın ve çocuğun içinde bulunduğu çalışma koşullarının da özeti oldu.   Kadın emeği: Düşük ücret, yüksek risk   TÜİK’in 2024 yılı İşgücü İstatistikleri’ne göre kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 36,8, istihdam oranı ise yüzde 32,5. Kadın işçiler sanayi, hizmet ve tarım sektörlerinde erkeklere kıyasla çok daha düşük ücret alıyor; daha kısa süreli ya da kayıt dışı çalıştırılıyor.   Kadın iş gücünün en kırılgan biçimi ise “esnek çalışma” adı altında yürütülen güvencesiz istihdam modeli. Bu model, kadınları üretim sürecine dahil ederken aynı anda hane içi yükümlülüklerle kuşatıyor.   Dilovası’ndaki yangında yaşamını yitiren kadınlardan bazılarının asgari ücretin dahi altında maaşla çalıştığı, çoğunun sosyal güvencesinin bulunmadığı belirtiliyor. Kadın emeği burada hem ekonomik hem de cinsiyet temelli bir sömürüye uğramış durumda: düşük ücret, uzun mesai, tehlikeli çalışma ortamı ve denetimsizlik. Kadın işçiler için üretim hattı bir “geçim” değil, çoğu zaman hayatta kalma mücadelesi.   Çocuk sömürüsü: İstatistiklerin ötesinde bir gerçeklik   TÜİK’in 2024 tarihli “İstatistiklerle Çocuk” bültenine göre, Türkiye’de 15–17 yaş aralığındaki çocukların yüzde 24,9’u ekonomik faaliyette. Bu oran yaklaşık 970 bin çocuğa denk geliyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 2024 raporuna göre kayıt dışı çalışan çocuklar da dahil edildiğinde bu sayı 3,5 milyona kadar çıkıyor. Aynı raporda 2023 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 54 çocuğun, “stajyer”, “çırak” veya “yardımcı personel” statüsünde çalıştırıldığı belirtiliyor.   Çocuk yaşta çalıştırılma sadece kırsalda değil; sanayi bölgelerinde “stajyerlik” veya “aileye destek” gerekçesiyle meşrulaştırılıyor. Yangında yaşamını yitiren çocuklar, kimyasalların ve patlayıcı maddelerin arasında üretim hızına yetişmeye zorlanmıştı. Bu tablo, Türkiye’deki “çocuk sömürüsü yasak ama fiilen serbest” gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.   Kadın ve çocuk sömürüsünün kesiştiği eksen   Kadın ve çocuk sömürüsü çoğu zaman aynı üretim hattında buluşuyor. Kadınlar da, çocuklar da en riskli işlerde çalıştırılıyor. Bu sömürü biçimi toplumsal sistemin bir ürünü: yoksulluk, eril zihniyet ve neoliberal üretim mantığı iç içe geçmiş durumda. Yangın tam da bu kesişim noktasında yaşandı. Kadınlar aile geçimine destek olmak için, çocuklar “yardım” bahanesiyle üretim hattına sokulmuştu. Devletin denetim mekanizmalarıysa bu zinciri görmezden geldi.   Kadın örgütlerinin açıklamalarına göre olay bir “ihmal” değil, kadın emeğine yönelik politik bir saldırıydı. İSİG Kadın Komisyonu aynı gün yaptığı açıklamada, “İş cinayetlerinin yüzde 80’i önlenebilirken, kadın ve çocukların ölümüne sessiz kalmak devlet politikası haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.   Denetimsizlik: Kaza değil, sistem   İşletmenin çalışma ruhsatı, denetim kayıtları ve iş güvenliği belgeleri kamuoyuyla paylaşılmadı. Yangın öncesinde tesiste sigortasız işçi çalıştırıldığı ve güvenlik önlemlerinin alınmadığı yönünde yapılan şikâyetlerin dikkate alınmadığı iddia ediliyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Kocaeli Valiliği bu uyarılara rağmen harekete geçmedi.   Bölgesel eşitsizlik ve görünmeyen emek   Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2023 tarihli bölgesel kalkınma raporuna göre, kadınların işgücüne katılım oranı ülke genelinde yüzde 36,8 iken, “Güneydoğu Anadolu Düzey-2” bölgelerinde yani Kürdistan’da bu oran yüzde 20’nin altına düşüyor. Bu fark, hem eğitimdeki eşitsizliğin hem de patriyarkal sistemin derinliğini yansıtıyor.   Kadın emeğinin görünmez kılındığı bölgelerde çocuk yaşta çalıştırılma oranı da daha yüksek. TÜİK’in 2024 çocuk nüfusu verilerine göre Riha (Urfa) gibi kentlerde çocuk nüfus oranı yüzde 43,8’e ulaşıyor. Bu durum, sanayi bölgelerine göç eden ailelerde çocukların çalıştırılma riskini artırıyor. Kürdistan kentlerinden batıdaki sanayi kentlerine göç eden kadın ve çocuklar, görünmeyen bir “sömürge işgücü” haline getiriliyor.   Sınıfın cinsiyeti, emeğin yaşı   Dilovası’ndaki yangın bir iş güvenliği ihlali değil; sınıfın cinsiyetinin ve emeğin yaşının nasıl belirlendiğini gösteren bir aynaydı. Kadınlar ve çocuklar üretim zincirinin en alt halkasında, en tehlikeli ve en düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Bu tablo, kapitalizmin erkek egemen yüzüyle birleştiğinde her “iş kazası” aslında önceden yazılmış bir katliama dönüşüyor.   Yasa değil, irade eksik   Anayasa’dan Ceza Kanunu’na kadar kadınları ve çocukları koruyan hükümler kâğıt üzerinde var. Ama her gün yeni bir kadın işçi ölümü, her yıl binlerce çalıştırılan çocuk kaydı tutuluyor. Kadın örgütlerinin açıklamalarına göre, bu tabloyu değiştirmek için yasal düzenlemeden çok politik irade gerekiyor.   Dilovası’nda yanan sadece bir depo değil; kadın ve çocuk sömürüsü düzeninin ta kendisiydi. Ve bu yangın, Türkiye’deki her sanayi bölgesinde, her üretim hattında, her denetimsiz fabrikada hâlâ yanıyor.   Ama kadınlar susmuyor. Kadınlar, iş cinayetlerinin ve çocuk sömürüsünün karşısında “yaşamı savunma” hattında direniyor. Her yanışı teşhir eden, her ölümü isyana dönüştüren kadınlar var.   Ve bu kadınlar, emeğin özgürlüğünü yalnızca bir hak değil, yaşamın kendisi olarak savunmaya devam ediyor.