Barışın eşiğinde: Medya hangi dili seçiyor? 2025-07-06 09:02:02   Pelşin Çetinkaya   HABER MERKEZİ – Barış arayışının kritik eşiğinde, ana akım medya kutuplaştırıcı dilde ısrar ediyor. Attığı manşetlerle yalnızca haberi değil, toplumun barış umudunu da hedef alıyor.   Barış ve çözüm arayışlarının kritik bir dönemece girdiği bugünlerde, ana akım medyanın habercilik dili yeniden tartışma konusu haline geldi. Bölgesel barış arayışlarının ve müzakere süreçlerinin yoğunlaştığı bir ortamda, Türkiye’de medya, haber dilinde tercih ettiği kutuplaştırıcı üsluptan vazgeçmiyor.   Uzun yıllardır süren çatışmalı sürecin yerini barış ve demokratik çözüm arayışlarına bırakması gerektiği en çok bu dönemde konuşuluyor. Ancak bu kadar kırılgan bir süreçte medyanın dilinin toplumsal algıya etkisi görmezden gelinemez. Haber dili sadece bilgiyi aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun süreci nasıl gördüğünü ve barışa nasıl yaklaştığını da şekillendiriyor.   Medya savaş ve barış süreçlerinde nasıl bir dil kullanmalı?   Bu noktada bazı temel soruları sormak kaçınılmaz hale geliyor. Medya, savaş ve barış süreçlerinde nasıl bir dil kullanmalı? Çatışma haberlerini aktarırken taraflardan birini yok saymak mı yoksa eşitlikçi bir dil kullanmak mı daha doğrudur? Barış süreçlerinde haber dili, sürece katkı sağlayacak şekilde nasıl kurgulanabilir? Bugün eşitlikçi bir dilden uzaklaşmış bir medya gerçekliğiyle karşı karşıyayken, bu dilin değişmesi kimin yararına olur? Medyanın dilini belirleyen asıl unsur toplumun çıkarı mı, yoksa iktidarın çıkarı mı? Bu soruların yanıtı, yalnızca medyanın değil, barışın geleceğini de doğrudan etkileyen bir noktada duruyor.   Bu tartışmaların odak noktası haline gelmesi tesadüf değil, çünkü Türkiye’de 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan tarafından yapılan “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı sonrasında başlayan yeni süreç, bugün başka bir aşamaya taşındı. PKK’nin ateşkes ilanı ve fesih kararı ile sürecin tarihi bir evreye ulaştığı bugünlerde, medya barışın önünü açacak bir dil kullanmak yerine, toplumsal kutuplaşmayı besleyen dili tercih ediyor.   Medya barışa köprü mü, engel mi?    Uluslararası örneklere bakıldığında, medyanın barış süreçlerinde gerilimi düşürmeyi, toplumu diyaloga teşvik etmeyi ve barış dilini güçlendirmeyi hedeflediği görülüyor. BBC, Kuzey İrlanda barış sürecinde tarafsız ve gerilimi düşüren bir dil kullanmış; El País, ETA’nın silah bırakma sürecini hassasiyetle işlemiş; The New York Times ise Kolombiya’da FARC barış görüşmelerini “barış ve çözüm arayışı” vurgusuyla haberleştirerek toplumsal barışa katkı sunacak bir yayıncılık örneği gösterdi. Ancak bu basın kuruluşları, farklı dönemlerde eleştirilerle karşılaşmış olsa da genel olarak barış süreçlerinde gerilimi düşürücü bir yayıncılık dilini tercih etti.    Oysa Türkiye’de ana akım medya, sürecin en kritik anlarında dahi haberlerini “hain”, “terörist”, “tiyatro” gibi ifadelerle manşetleştirerek barış umudunu baltalayan bir dil kullanmayı sürdürüyor.   Habertürk, “Terörsüz Türkiye süreci devam ediyor” başlığıyla, PKK’nin kendini feshetmesine rağmen “terör” kavramını ısrarla kullanarak haberi servis etti. SONGAZETECİ, “Bölücü terör örgütü PKK Erbil ve Süleymaniye’de silah bırakacak” ifadesiyle sürecin hassasiyetini göz ardı etti. SÖZCÜ ise “Hainler ikinci Habur tiyatrosu hazırlıyor” manşetini atarak, spotta “Hainler bunu da iyi niyet olarak savundu” ifadeleriyle toplumsal algıda barışa dair oluşabilecek olumlu izlenimleri görmezden gelerek, barış algısını zayıflattı. CNN Türk “PKK’dan tarihi geri adım” ifadesini kullanırken, barış için atılan adımları “geri adım” kavramıyla kodladı. A Haber ise “PKK silah bırakıyor. Peki bırakılan silahlara ne olacak?” manşetiyle meseleyi sığlaştırarak haberleştirdi. Bu dil, toplumsal uzlaşı yerine ayrışmayı besleyen bir yayıncılık pratiğini sürekli kılıyor.    Medyanın dili barış inşasında nasıl bir rol oynuyor?   Ana akım medyanın habercilik dili, süreci anlamak yerine yalnızca “ne zaman, nasıl ve nerede olacak” sorularıyla yüzeyde kalıyor. Oysa barışın inşasında medyanın rolü; sürecin derinliğini topluma anlatmak, neden önemli olduğunu aktarmak ve toplumsal barışı güçlendirmek olmalıdır.   Bugün geldiğimiz noktada, ana akım medya attığı manşetlerle yalnızca bilgi vermiyor, aynı zamanda toplumda kutuplaşmayı körüklüyor ve halkların barış içinde bir arada yaşama umudunu gölgeliyor. Barış süreçlerinde medyanın dili; ya toplumsal barışa katkı sunacak bir köprü kurabilir ya da yeni ayrışma ve düşmanlıkların zeminini oluşturabilir.   Bu nedenle, medyanın kullandığı dil yalnızca haber dilinin bir meselesi değil, aynı zamanda toplumsal barışın inşasında kritik bir belirleyendir. Bugün barış arayışının en hassas evresinde, medyanın habercilik dilini değiştirmesi, toplumsal barış için atılacak adımların başarısını doğrudan etkileyecek bir hamle olacaktır. Çünkü barış, yalnızca masada değil, manşetlerde de inşa edilir.