Elif Torun Öneren: Devletin Sayın Öcalan’la görüşmesi bir lütuf değildir 2025-11-11 09:06:24   Melek Avcı   ANKARA - Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, Kürt Özgürlük Hareketi’nin elini güçlendirmek için sol sosyalist yapıların birleşik bir mücadele hattı örmesi gerektiğini belirterek, “Sayın Öcalan bu süreci başlatandır ve Kürt halkının önderidir. Devletin Sayın Öcalan'ın iradesini kabul etmesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin verdiği onurlu mücadelenin sonucudur. Bu bir lütuf değildir” dedi.   Kürt Özgürlük Hareketi fesih, silah yakma ve son olarak Türkiye’den güçlerini geri çekme kararı alırken; iktidar ve devlet tarafından ise sürecin güvencesi için halk adım bekliyor. Sözlerin ötesine geçememe durumu yaşanırken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı ziyaret etme kararını değerlendirmek üzere toplanacak olan Meclis Komisyonu da toplantısını “bakanların programı” iddiası nedeniyle erteledi. Yanı sıra kulislere yansıyanlara göre, muhalefet vekillerinin süreçte aktif yer almak için “dokunulmazlık” talep ettiği iddiaları gündeme geldi. İktidar ve devlet kanadında sessizlik hâkimken, sol sosyalist yapıların süreci toplumsallaştırma noktasındaki eksiklikleri ise tartışılıyor.   Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren, Barış ve Demokratik Toplum İnşası’nda sol sosyalist örgütlerin sürece katılımını ve komisyon çalışmalarını değerlendirdi.   “Masada sürdürülen ilişkilere baktığımızda sürecin güvencesini göremiyoruz ve bu konuda somut adımlar atıldığını net olarak göremiyoruz. Böyle bir eksiklik var. İktidar bu adımları atmakta zorlanıyor veya ‘sürece yayalım’ diyor.”   *1 Ekim'den bu yana aslında Kürt Hareketi’nin somut adımlarla süreci yürüttüğü, iktidarın ise izler pozisyonda sürece katıldığını gördük. Bu gelişmeleri öncelikle parti olarak nereden bakıyorsunuz ve nasıl değerlendiriyorsunuz?   Öncelikli olarak devrim ve sosyalizm yolunda, ulusların özgürlüğü için mücadele veren ve bu mücadeleyi verirken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarımı saygıyla anmak istiyorum. Evet, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile birlikte birçok gelişme yaşandı. Bu gelişmelerin hepsi çok değerlidir. Kürt Özgürlük Hareketi açısından değerlendirirsek, barışa ilişkin adım atmak konusunda kendi iradesini ortaya koydu.   40 yılı aşkındır bitmeyen bir dirençle, bütün saldırılara karşı dimdik ayakta durarak bir mücadele sergileyen Kürt Özgürlük Hareketi, burada da bu 40 yılı aşkın onurlu mücadelenin sonucunda, o mücadelenin inancıyla ve gücüyle doğru hareketler, doğru adımlar, doğru kararlar aldı. Biz böyle bakıyoruz. Ancak masada sürdürülen ilişkilere baktığımızda sürecin güvencesini göremiyoruz ve bu konuda somut adımlar atıldığını net olarak göremiyoruz. Böyle bir eksiklik var. İktidar bu adımları atmakta zorlanıyor veya “sürece yayalım” diyor.   Siyasi iktidar, aynı zamanda devlet ciddi ise, tek taraflı adım atan Kürt Hareketi’nin taleplerini öncelikle masada konuştuğu gibi pratiğe geçirir.   Sokakta demokrasi yok   Somut olarak harekete geçer, birtakım adımlar atar görüşündeyiz. Sürece yayacaklarını söylüyorlar. Zaten yıllardır sürece yayılmış bir sıkıntılı durum bu. Örneğin ana dil ve benzeri konularda taleplerin anayasa değişikliği ile ancak kabul edilebileceğini söylüyorlar. İktidarın bunu hep böyle zamana yayma, zaman kaybetme, süreci uzatma ve halkın deyimiyle “suyu yokuşa çekme” çabasının farkındayız. Sokağa baktığımızda ise demokrasinin kırıntısını göremiyoruz. Masada tamam, bunlar konuşuluyor ama sokağa çıktığınızda demokrasi şöyle dursun; her geçen gün artan işkenceyi, zulmü, gözaltıları, kayyumları; gençlere, işçilere saldırıları görüyoruz.   Ezilen halkların, işçi sınıfının olduğu sokakta görmemiz gereken demokrasiyi göremiyoruz. Her geçen gün gözaltılar, kuyu tipi hapishanelerde büyük işkenceler yaşanıyor. Silivri'de olan iki yoldaşımız, yalnızca Silivri'de yer açılsın, gidiş gelişi kolay olsun diye Çorlu'ya sürgün edildiler ve Çorlu'da da kuyu tipinde işkencelerle karşılaştılar. Bunun karşısında da direniyorlar. Tüm bunları bahsedilen demokratikleşmenin önünde büyük bir engel olarak görüyoruz.   “Sayın Öcalan bu süreci başlatandır ve Kürt halkının önderidir, iradesidir. Devletin Sayın Öcalan'ın iradesini kabul etmesi, muhataplık düzeyinde bulunması tamamen Kürt Özgürlük Hareketi’nin verdiği onurlu mücadelenin sonucudur. Bu bir lütuf değildir.”   *Siz de “adımlar atılmalı” dediniz. Halkın ve Kürt Hareketi’nin şu an gündeminde olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşülmesi olarak yansıyor. Meclis komisyonu görüşmeye ilişkin toplantı alacaktı fakat bu toplantı tekrar ertelendi. Komisyon çalışmalarına baktığınızda yeterli görüyor musunuz?   Kürt Özgürlük Hareketi’nin 40 yılı aşkın süredir süregelen onurlu bir direnişi var. Bu direnişten de, ne kadar zulüm olursa olsun, ne kadar katliam olursa olsun Kürt Özgürlük Hareketi asla vazgeçmedi.   Sayın Öcalan bu süreci başlatandır ve Kürt halkının önderidir, iradesidir. Muhataplık düzeyindedir bu konuda. Bugün bu iradeyi devlet de kabul ediyor ama biz bunu lütuf olarak görmüyoruz. Devletin Sayın Öcalan'ın iradesini kabul etmesi, muhataplık düzeyinde bulunması tamamen Kürt Özgürlük Hareketi’nin verdiği onurlu mücadelenin sonucudur. Bu bir lütuf değildir. Öyle bakmamak gerek buna diye düşünüyorum.   Eğer devlet samimi ise, bunu kanıtlamak zorunda   Bugün elbette devlet nezdinde dinlenmesi önemlidir. Bakın, eskiden Kürt sözcüğünün bile kabul edilmediği, “Kürtlerin olmadığı, karın kartkurt sesinden çıktığı” söylenilip kabul edilirken; ama şimdi Kürt ulusunun, önderliğinin, iradesinin kabul edilmiş olması bizim için çok önemlidir, bütün sosyalistler için de. Ve şu çok önemli: Sayın Öcalan burada bir öznedir ve devlet bunu kabul etmek zorundadır. Bir noktada etti ama bu özne olmayı daha çok gündemine almak zorundadır. Vurgu yaptığımız gibi, Kürtler tarafından atılan olumlu adımlara devlet karşılık vermedi. Eğer devlet samimi ise bunu kanıtlamak zorunda.   Nasıl ki Kürtler adım atıyorsa, olumlu adımlar atıyorsa, barışa olan özlemi, inancı veya dürüstlüğü gösteriyorsa; devlet de o adımı atmak zorundadır, eğer samimiyse. Kürt Özgürlük Hareketi'nin öznesi olan Sayın Öcalan'la görüşmeleri ötelememek, muhatap almaya devam etmek ve yine dediğim gibi somut adımlar atmak zorundadır. DEM’in ana bileşeniyiz biliyorsunuz ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin her zaman yanında olan enternasyonalist anlayışımızla, bu hareketle beraber ortak mücadelede bulunduk ve bundan sonra da bu mücadeleyi sürdüreceğimizin garantisini, sözünü veriyoruz.   *Muhalefet ve iktidar partilerinden net bir yaklaşım ortaya konulmazken, Kürt Halk Önderi ile komisyonun görüşmesi süreç açısından neden önemli?   Komisyonun Sayın Öcalan ile görüşmesi gündemde fakat demin de sohbet ettiğimiz gibi, özelde buna yaklaşım tam net değil veya ertelenmeler oluyor. Dün olduğu gibi... Komisyonun daha ciddi adımlar atarak ve aldığı kararları pratiğe geçirmesi gerekir diye düşünüyoruz. Sayın Öcalan'la görüşmek süreç için neden önemli? Kürt Özgürlük Hareketi’nin 40 yıldır verdiği bu onurlu mücadele ve direnişten vazgeçmemesi, kendi iradesi olarak, öznesi olarak Sayın Öcalan'ı görmesi ve şu anda gelinen nokta çok önemlidir. Bu nedenle Sayın Öcalan'ın verdiği kararlar burada büyük önem taşır.   “Biz bugün bireysel farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp bu birleşik mücadele hattını alevlendirmek zorundayız. Özellikle farklı mecralarda akmadığımızı da kanıtlamak zorundayız. Bir tek demokrasi alanında değil, diğer hatlarda diğer yapılarla da bir ortak hareket çizmek Kürt halkının masadaki elini güçlendirecektir.”   *Şimdi sürecin toplumsallaşması meselesini çokça konuşuyoruz ve sahaya baktığımızda bir noktada DEM ile beraber bileşen partiler çalışma yürütüyor. Ama sol, sosyalist, muhalefet ve iktidar kanadından bir toplumsallaştırma hamlesi yok. Sizce sol sosyalist örgütlerin sürece yaklaşımı nasıl, hangi yönlerde eksik kalıyorlar?   Bizim eksiğimiz şu anda acil giderilmesi gereken bir eksikliktir: Sol sosyalistlerin Batı’yı güçlendirecek, oradaki hareketi sağlayacak güçlü bir adımının eksik olmasıdır. Bizim bunu bir an önce telafi etmemiz gerekiyor. Öncelikli olarak sosyalistler bir araya gelerek — ki bunun umudu var — söylemde kalmayacak bir birleşik mücadele hattı mutlaka olacak. Devrimciler olarak bu ceberrut, bu kadar baskıcı, devletleşmiş bir iktidarın güçsüzleştirilmesi gibi önümüzde önemli bir sorumluluk var. Yani bu gücü kırmak zorundayız.   Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelelerindeki zaferle; işçi sınıfının, kadın özgürlük hareketlerinin, şu anda oldukça gündemde olan ve ses getiren gençliğin, LGBTİ+ ve mazlum halkların girişimleriyle, hareketleriyle bu birleşik mücadeleyi güçlendirmemiz gerekiyor diye düşünüyoruz. Hepsi de birbirini besleyen şeyler. Kadın hareketi olsun, işçi hareketi olsun, öğrencilerin gösterdiği direniş olsun, hepsi ayrı ayrı düşünülmemeli. Tamam, ayrı mecralar gibi görülse de bizim aktığımız deniz, bizim hedefimiz aynı: faşizmle mücadele. Onun için aramızda farklılıklar olabilir ama bunları konuşmanın günü bugün değil. Biz bugün bireysel farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp bu birleşik mücadele hattını alevlendirmek zorundayız. Özellikle farklı mecralarda akmadığımızı da kanıtlamak zorundayız. Biz aynı mecraya akıyoruz. Mısır'da Nil’in, farklı kollardan gelip Nil Deltası’nı oluşturup denize dökülmesi gibi bunu algılayabiliriz.   Geçmişte deneyimlerimiz var. Bu deneyimlerin bize kazandırdığı yeni deneyimler de var. Mücadeleyi salt demokrasiyle sınırlandırmamalıyız. Fiilî meşru mücadele hattını zayıflatır bu. Sırf demokrasi alanında olmamalı mücadelemiz. Bir tek demokrasi alanında değil, diğer hatlarda diğer yapılarla da bir ortak hareket çizmek, Kürt halkının masadaki elini güçlendirecektir. Ortak hareket etmemenin Türkiye’de baskıcı iktidarın gelişmesine olanak sunduğunu gördük. Onun için demin de vurguladım, iktidarı güçsüzleştirmek gibi tarihsel bir görev var önümüzde. Bugün bunu aşma günüdür. Mücadele hatlarını birleştirme günüdür.    Sürecin ciddiye alınıp pratiğe geçirilmesi gerek   Bu ütopik bir şey değil veya yapılmayacak bir şeyi gündeme getiriyor değiliz. Hatta yapılmasına geç kalınmış bir durumu gündeme getiriyoruz. Kürt mücadelesindeki her gelişme kadar, Batı’daki işçi sınıfının, oradaki kitlenin yoksullaştırılmaya, sömürüye ve faşizme karşı mücadelesinde de omuz omuza olmalıyız ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin vermiş olduğu mücadeleyi onlarla beraber biz de veriyoruz. Biz kendimizi asla ayrı tutmuyoruz. Bu mücadele ile işçi sınıfının, emekçilerin, bireylerin, yoksulların verdiği mücadele beslenirse ancak varmak istediğimiz hedefe varırız ve bu mücadele zaferle sonuçlanır.   Bakın, bugün devlet bir tek devrimcilere, sosyalistlere saldırmıyor. Devlet bugün kendini desteklemeyen, muhalif gördüğü veya o muhaliflerin yakınları, aileleri, anneleri, babaları; eğer kurumdaysa, bir kurumda çalışıyorsa -kayyumlardan buna örnek verebiliriz - şoförleri, müdürleri, hepsini saldırı cephesi içine almış durumda. Hapishanelerde insanları koyacak yerleri yok. Basının birçok çalışanının gözaltına alındığını, aylarca içeride kaldığını görüyoruz. İşte bu nedenle de sosyalistler olarak hızla ortak bir siyasal akıl, ortak bir devrimci örgütlenme hattını güçlendirmek zorundayız. Bunu yapmak zorundayız. Buna coğrafyamızın ihtiyacı var. Önümüzdeki dönem emek-demokrasi eksenli birleşik mücadele hattı da oluşturmalıyız.   Zaten demin saydığım yapıların veya hatların bir araya gelmesi aynı zamanda emek-demokrasi hattı da oluyor. Bir tek sosyalistlerden oluşmuyor. Bu birleşik mücadele hattı tüm sosyalistleri, işçileri, kadınları, ezilenleri, her kesimi ilgilendiriyor. Onun için gelinen sürecin ciddiye alınıp bu mücadelenin bir an önce pratiğe geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.   “Devrimci Parti olarak biz çok uzun bir süredir birleşik mücadele hattını savunuyoruz ve bu konuda da ısrarcıyız. Sol sosyalist örgütlere burada düşen  bize de dahil  çok önemli tarihsel görev ve sorumluluklar var.”   *Sizin partiniz süreci toplumsallaştırmak için ne tür çalışmalar yürütüyor ya da bu sürece nasıl katkı koyuyor?   Bir tek Devrimci Parti adına bakmamak gerek. Bu süreçte yalnız Devrimci Parti değil; sol, sosyalist, ezilen, ötelenen herkesin, belli bir mücadele hattında, birleşik bir mücadele hattında; kendi geleceği, özgürlüğü, hakları ve insanca yaşamı için, savaşı değil de barış içinde yaşaması için birleşik bir cephede mücadele etmesi gerek. Zaten Devrimci Parti olarak biz çok uzun bir süredir birleşik mücadele hattını savunuyoruz ve bu konuda da ısrarcıyız. Sol sosyalist örgütlere burada düşen bize de dahil çok önemli tarihsel görev ve sorumluluklar var.   Zaten partimiz sınıf eksenli bir parti olduğu için, işçi sınıfı çalışmalarıyla, emekçi halkların çalışmalarıyla çok yakından ilgilidir. Bu konuda gençlerimizle alanlarda, sokaklarda, üniversitelerde olması gereken her yerde mücadelesini veriyor. İşçi sınıfında çalışan işçilerin grevlerini çok yoğun bir şekilde takip ediyoruz. Onlarla beraber grev alanlarında oluyoruz. İşte bileşeni olduğumuz için DEM Parti’nin bütün çalışmalarında yer alarak, ortak bir akıl üretmeye çalışıyoruz. Bu çok önemli.   Sık sık bir araya gelerek süreci de değerlendiriyor, bu konudaki görüşlerimizi sunuyoruz. Çalıştaylar yapıyoruz. Özellikle son süreçte biz bunları önerirken, kendimiz en önce yapmalıyız. Bu bilinçle mücadele hattının içinde yer alıyoruz.    Çok yoğun bir süreç yaşıyoruz ve varmak istediğimiz zafere varıncaya kadar bu mücadele hattında yer alacağımızın garantisini veriyoruz. Bu yıl aynı zamanda Devrimci Parti’nin kuruluşunun 10. yılı. 16 Kasım’da Ankara’da bir etkinlik düzenleyeceğiz. Bütün yoldaşlarımızın, dostlarımızın bizimle olması için de davet ediyoruz.