Tülay Hatimoğulları: Bu ülkenin geleceği çatışmada değil, barıştadır 2025-10-21 12:43:26   ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Irak-Suriye tezkeresine tepki göstererek, “Tezkere siyaseti 27 Şubat ruhuna uymuyor. Eller namluda barış olur mu?” diye sordu. Tülay Hatimoğulları,  barışın önündeki döngüyü kırmakta kararlı olduklarını vurguladı.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu.   ‘Barış tek taraflı inşa edilemez’   Cezaevinde bulunan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ziyaretlerine dair Tülay Hatimoğulları, siyasi tutsakların barışa olan umutlarının yüksek olduğunu söyledi. Tülay Hatimoğulları, “Mahpusların bu süreçten ciddi beklentisi var. Bu sürecin adı barış ise gerekli adımlar atılmalı, yasal düzenlemeler yapılmalı. Barış tek tarafın adımlarıyla inşa edilemez. Devlet ve iktidar somut adımlar atmalı. Kobanê Kumpas Davası’nda ceza verilen sevgili Selahattin Demirtaş için AİHM 3’üncü kez ihlal kararı verdi. Bu karara göre Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve bütün Kobanê Kumpas Davası’nda tutuklu bulunan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Bir saat dahi içeride kalmamalılar” dedi.   ‘Barışın konuşulurken cezaların yağdırılmasını doğru bulmuyoruz’   Çok sayıda CHP’li belediye başkanı ve beraberinde yargılananlar hakkında toplamda yüzyılları aşan hapis cezası istenilen iddianameye değinen Tülay Hatimoğulları, “CHP belediyelerine yönelik operasyonlar siyasi saikle yapılıyor. Ekrem İmamoğlu ve tüm seçilmişler bu şekilde yargılanamaz, derhal serbest bırakılmalı. Yine DEM Parti bileşenimiz olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi Genel Başkanı Deniz Aktaş ve Sosyalist Kadınlar Meclisi Genel Üyesi Ebru Yiğit’e verilen 17 seneyi aşan cezayı huzurunuzda kınıyorum. Barışı konuştuğumuz bu günlerde böyle cezaların yağdırılmasını asla doğru bulmuyoruz. Yoldaşlarımız şahsında cezalandırılmak istenen halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesidir” diye belirtti.   ‘İktidar ve muhalefet barışın toplumsallaşması için sahada değil’   Sürece ilişkin iktidarın barışı toplumsallaştırmak için sahada olmadığını söyleyen Tülay Hatimoğulları, “22 Ekim, 27 Şubat, 5 Mayıs, 11 Temmuz... Türkiye’de barış umudunun yeşerdiği günlerin tarihi. 7/24 yürüttüğümüz barış çalışmalarında bütün toplumsal ve siyasal kesimlerden şu değerlendirmeleri duyuyoruz: Sizleri, yani DEM Parti’yi, bizler bu süreçte sahada görüyoruz. Süreç için sadece sizler bizleri ziyaret ediyorsunuz. İktidar ve muhalefet barışın toplumsallaşması için sahada değil. Yasal düzenlemelere ilişkin atılmış henüz bir adım dahi yok. Barışı herkes ister ama iktidardan doğru söylemi aşan, güven oluşturan somut adımlar yok” sözlerini kullandı.   Tülay Hatimoğulları, konuşmasının devamında şunları ifade etti:    “100 yıllık bir sorunu çözmek, 50 yıldır devam eden savaş ve çatışmaları bitirmek tarihi bir fırsattır. Herkesin görev ve sorumlulukları belli. İktidar ve devlet, yasal düzenlemeler başta olmak üzere somut adımlar evresine ivedilikle girmeli. Güven artırıcı adımlar ivedilikle atılmalı. Toplumsallaşmayan barış sonuç alamaz. Barışın toplumsallaşmasının yoluysa başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun bir bütün olarak barışın mimarı haline gelmesiyle mümkün. Burada iktidar, muhalefet, herkese ama herkese, hepimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Komisyonun önümüzdeki süreçte somut adımlara yoğunlaşması, tekil, özgül, bütüncül geçiş yasalarının çerçevesinin bir an önce çizilmesi, 2026 yılı bütçesi genel kurula gelmeden yasal düzenlemelerin yapılması hem güven artıracaktır hem de bu sürecin başarıya ulaşması için son derece ön açıcı olacaktır.   Sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor   Sayın Numan Kurtulmuş beraberindeki heyetle Diyarbakır’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Meclis’in resmi hesabından diğer diller gibi Kürtçe paylaşım yapıldı. Önemlidir, anlamlıdır. Bakın, atılmayan her adım, yaşanan her gecikme, süreç karşıtlarını cesaretlendiriyor. İşte görüyoruz; sürecin ritmi düştükçe savaştan yana olanların cesareti artıyor. Adeta tüm tuşlara basılmışçasına sistematik olarak barış karşıtı sesler yükseliyor. Süreç bitsin, ölümler sürsün diyorlar mealen. Peki, kim bunlar? Bunlar yıllarca savaş siyaseti yapanlar, siyaseti çatışmadan ibaret görenler ve bundan nemalananlardır. Şimdi barış onların tüm varlık nedenlerini ortadan kaldırıyor. O Meclis kürsülerinde çığlık atanlar, kendi kapalı dünyalarında yaşayan bir avuç ayrıcalıklı azınlıktır. Onlar kendi imtiyazlı hayatları bitmesin diye Kürtlerle eşitlenmemek için bu adımları attıklarını biliyoruz. Bu sistematik provokasyonlara pabuç bırakacak değiliz.   Irkçı atışma sarmalına girmeyeceğiz   86 milyonun huzurunda bütün milletvekillerimize, partililerimize çağrıda bulunuyorum. Bu ırkçı atışma sarmalına girmeyeceğiz. Onların belirlemek istediği dar alanda siyaset yapmayacağız. Enerjimizi barış ve demokratik toplumun inşasına harcayacağız. İnsana dokunan, hayata anlam katan, somut çözümler üreten bir dille konuşacağız. Süreç karşıtlarının tahriklerine asla gelmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz; hakaret, küfür siyaset değildir, siyasetin bittiği yerdir. Bizler demokratik müzakere ve mücadele ilkeleriyle siyaset yapmaya devam edeceğiz.   İnsanlara kimlik ve yaşam tarzı dayatmak devletin işi değil   Yeni bir AKP taktiğiyle karşı karşıyayız. Bunun son örneğini 11. Yargı Paketi adıyla kamuoyuna sızdırılan taslakta görüyoruz. İktidarın yargı paketleri topluma daha çok güven, çözüm, adalet ve insan hakları sunacağına; topluma baskı, zor, daha çok ceza, daha çok denetim, gözetim ve tahakküm getiriyor. Kamuoyuna yansıyan bu taslakta toplumun adalet ve demokrasi ihtiyacını giderecek bir tek madde yok.   Tam tersi, antidemokratik uygulamalarda ısrar var. Kadınlara ve farklı cinsel kimliklere saldırılar var. Kimin kendini nasıl tanımladığına, nasıl yaklaştığına karışmak devletin işi değildir. İnsanlara kimlik, inanç, cinsiyet, yaşam tarzı dayatmak devletin hiç işi değildir. Devletin varlık nedeni, çatısı altında yaşayan her bir insanın eşit bir şekilde hukukunu korumaktır.   Adalet kırıntılarını dahi ortadan kaldırma gayreti yanlıştır   Bakın, Rojin Kabaiş’e adalet, Hakan Tosun’a adalet diyor milyonlar. Rojin üniversiteyi kazanmış, gelecek hayallerinin yeşerdiği çağında hayattan koparıldı. Bir yıldan fazla zaman geçti. Rojin’in ailesi ve kamuoyu ilk günden beri adalet talebinde bulunuyor. Son çıkan raporla birlikte bir kez daha Rojin için adalet sağlanmalıdır diyoruz. Yine Cizre’de 43 öğrenciye cinsel tacizde bulunan müdür yardımcısı Burak Ercan hakkında verilen hapis cezası bozuldu ve Cizre halkı adalet nöbetinde. Cizre halkı bu konuda adalet istiyor. Her gün binlerce kişi soruyor ve eylemler yapıyor. Toplumun adalet talebi bu kadar canlıyken toplumun sinir uçlarıyla oynamak, adaletin kırıntılarını dahi düzenlemeler yoluyla ortadan kaldırma gayreti yanlıştır.   Süslü cümlelere yurttaşın karnı tok, ama yurttaş ekmeğe aç!   Cumhurbaşkanı Yardımcısı 2026 yılı merkezi yönetim bütçesini açıkladı. 2026 yılı merkezi yönetim bütçesi, AKP’nin halktan ne kadar koptuğunu; maliyetleri işsizlere, gençlere, emeklilere, kadınlara, esnafa yıkmak istediğinin kanıtı olan bir belgedir.   İktidara sorarsanız 2026 bütçesi refah ve istikrar bütçesiymiş. Süslü cümlelere yurttaşın karnı tok, ama yurttaş ekmeğe aç. Bu bütçe yoksulluk ve sefalet bütçesidir. Bakın, 2026 bütçesinde sadece faize 2 trilyon 742 milyar ayrılmış. Bu demek oluyor ki bütçenin yaklaşık yüzde 15’i faize gidecek.   Çalışanların neredeyse yarısının asgari ücretli olduğu bir ülkedeyiz. Bakın, açlık sınırı 27 bin 970 liraya, yoksulluk sınırı 91 bin 109 liraya ulaşmışken Türkiye’deki asgari ücret hâlâ 22 bin 104 TL. Bu dünyanın en adaletsiz ama en adaletsiz ücretidir. Bu ülkenin bütçesi Saray’ın değil, halkın bütçesi olmalıdır. Kaynaklar savaşa, ranta, yandaşa, faize değil; barışa, demokratik topluma, emeğe ve ekmeğe harcanmalıdır.   Tezkere siyaseti 27 Şubat ruhuna uymuyor, eller namluda barış olur mu?   “Irak-Suriye tezkeresi bugün Genel Kurula gelecek. Fesih kararı alan PKK’ye ve sivil siyasi parti olarak Suriye’nin önemli siyasi aktörlerinden PYD’ye karşı ilk defa 3 yılı kapsayan sınır ötesi operasyon tezkeresi Meclis’e sunuldu. Tezkereci anlayış güvensizliği artırmaktan başka hiçbir sonucu açığa çıkaramaz. Tezkere siyaseti 27 Şubat ruhuna uymuyor, uyamaz. Eller namluda barış olur mu? Bu soruya herkesin yanıt üretmesi lazım.   Eller namluda barış olmaz. Kürtlerin, Türklerin, Arapların ve etnik-dinsel kimliklerin eşit haklara sahip olduğu daha demokratik ve özgürlükçü yaklaşımlara kesinlikle ihtiyaç var.   Devlet aklı dediğimiz olgu, 2014’te Salih Müslim ve heyetiyle Ankara’da görüşmeler yaptı. Aynısının devam etmesi gerektiğini belirtiyoruz. Parlamento, gelecek olan Suriye-Irak tezkeresini gündemine almamalıdır.   Suriye’nin gerçekten toprak bütünlüğü önemseniyorsa, bırakın Suriye’nin içindeki dinamikler müzakerelerini silahın gölgesinden ve tehditlerden uzak bir şekilde kendi iç dinamikleriyle yapsınlar. Bugüne kadar sayısız tezkere, Kürt anısını görmeden, maddi ve manevi insani kayıplar göze alınarak çıkarıldı. Ve sonuç, çözümsüzlüğün derinleşmesi oldu.”   Dönem silahların yarıştırılacağı bir dönem değil   Tezkerelerle, tankla, topla yol alınacak bir durumun olmadığının idrak edilmesi lazım. Türkiye’nin yeni siyasi dönemde Suriye ve bölge stratejisi; barış, diyalog ve demokrasi kavramlarıyla yeniden şekillenmelidir. Kürt’ün, Alevi’nin, Dürzi’nin, mütedeyyinin, seküler Arap’ın, Ermeni’nin, Hristiyan’ın ve Suriye’de yaşayan bütün halkların ve inançların temsil edildiği bir Suriye inşa edildiğinde Türkiye sınırları daha da güvende olur. Türkiye içeride barışı ve demokrasiyi tesis eder, Suriye’nin geleceğine bahsettiğimiz çerçevede pozitif destek sağlarsa bölge barışında tarihi rolünü oynamış olur.   Bütün bölgede barışın tesis edilmesi konusunda gerçekten tarihi misyona sahip olmuş olur. Bunlar tezkerelerle olacak işler değil. Bakın, 21. yüzyılda teknolojinin, yapay zekânın, nükleer silahların geldiği boyutlara baktığımızda dönem silahların yarıştırılacağı bir dönem değil. Halkların barışını, özgürlüğünü, demokratik haklarını merkeze alan strateji ve siyaset üretmenin dönemidir. Biz bu tezkereye hayır diyeceğiz ve bütün muhalefeti bu tezkereye hayır demeye davet ediyorum.   İnadına kardeşliği büyüteceğiz   Bu ülkenin geleceği çatışmada değil, barıştadır. Bu toprakların kaderi inkârda değil, kabulde ve eşitliktedir. Yıllardır denenmiş ama sonuç alınmamış yöntemleri artık bırakma zamanı geldi ve geçti. Biz bu döngüyü kırmaya kararlıyız. Bu sürece ilişkin her türlü provokasyonu boşa çıkarma konusunda kararlıyız. Birileri nefret saçacak, birileri nifak tohumu sokmaya çalışacak ama biz inadına ve inadına kardeşliği büyüteceğiz. Birileri savaş diyecek, biz inadına barış diyeceğiz."