Türkiye AİHM kararlarına uymuyor: Çelişki pratiği görülüyor
- 15:14 12 Aralık 2025
- Güncel
RIHA - Türkiye’de hukuk sisteminin rejimin aracı haline geldiğini vurgulayan Avukat Ebru Akkal, “Hukuk, hukuktan çıkarılmış durumda” diyerek bu durumu, “İmralı’da uygulanan tecrit, bütün cezaevlerine yayılıyor” sözleriyle örnekledi.
İnsan Hakları Derneğ (İHD) Riha Şubesi, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Urfa Barosu tarafından 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında, Xeliliye ilçesinde bulunan Tahir Elçi Konferans Salonu’nda panel düzenledi. Panel’in ikinci oturumunda, “Cezasızlık politikaları, zamanaşımı sorunları AYM ve AİHM kararlarına yargı sistemimizde uyulmaması” tartışıldı.
Avukat Fehime Gül Binici’nin moderatörlüğü yaptığı oturumda, ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Avukat Ebru Akkal, Cumartesi İnsanı Eren Baskın konuşmacı olarak yer aldı.
‘Hukuk hukuktan çıkarılmış durumda’
Panelde ilk olarak söz alan Avukat Ebru Akkal, konuşmasının başında ataerkil bir hukuk düzeninin var olduğunu söyledi. Ebru Akkal, “Türkiye gibi demokrasisi zayıflamış ülkelerde hukuk, iktidarın tekel aracı olduğu için genel karakterinden uzaklaşabiliyor. Hukuk, herkes için geçerli, kimseye özgü olmayan bir kavram olarak tanımlanır. Ancak bizim içinde bulunduğumuz sistemde tam tersi bir durum söz konusu, soyut niteliği olmayan bir hale gelmiş. Hukuk, hukuktan çıkarılmış durumda. Hukukun kime uygulanacağı belirsizdir. İhtiyaca göre değişen rejimin bir aracı haline gelmiş. Anayasa meselesi, Türkiye’deki rejimin kendi anlayışına tekçi, merkeziyetçi öngörüleriyle alakalı bir temel sorundur. Kürtlerin anayasal düzlemde tanınmaması, kolektif bir ihlalin sonucudur. AYM açısından çok tartışılan Can Atalay örneğini vermek gerekir. Bu siyasal krizin bu kadar görünür olması, örnek vermek açısından önemlidir. Bu, büyük bir sistem krizini gösteriyor. HSK’nın buna tutum almaması ise ciddi bir çelişkinin pratiği olarak değerlendirilebilir” ifadelerine yer verdi.
‘Öcalan-2 kararı ilk ihlal kararı’
AİHM kararlarının, kendisine üye olan tüm devletler tarafından uygulanması gerektiğine vurgu yapan Ebru Akkal, Türkiye’nin birçok ihlal yaptığını belirterek, “AİHM, Avrupa hukukun yargı merciidir ve AİHM kararları tüm devletler açısından bağlayıcıdır. Son 15-20 yıldır AİHM kararlarının uygulanmadığı görülmektedir. Öcalan-2 kararı uygulanmayan ilk karar oldu. Gerekli tutum ve tepki gösterilmemesi bunun devamına neden oldu. AİHM kararları, ihlali giderici bir yapıya sahiptir. Türkiye'nin dirençli tutumu, uluslararası durumları dışarıda bırakan bir yaklaşımı ifade ediyor. Bu aynı zamanda bir insan hakları ihlali, demokrasi ihlali demektir. Bu genelde iktidar tarafından kabartma olarak kullanılıyor; Kobane örneğinde de olduğu gibi. Uygulanmayan AİHM kararlarına, Osman Kavala, Batı ve Diğerleri Grubu, Ülke Grubu Kararı, Gurban Gurubu Kararı, Selahattin Demirtaş Kararı, Hrant Dink Kararı gibi örnekleri gösterebiliriz. Bunların hepsi, siyasal süreç ve otoriterleşmeyle doğrudan bağlantılıdır. Öcalan-2 Kararı, Türkiye’de uygulanmayan ilk karar. 2014 yılında çıkan ilk ihlal kararı, umut hakkının olmaması ve tahliye umudunun bulunmaması konusunda AİHM tarafından verilmişti. Bu, Sayın Öcalan ile ilgili verilen ilk karardı” diye konuştu.
‘İmralı’dan başlayan tecrit bütün cezaevlerine yayılıyor’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanması gereken umut hakkının uygulanmadığını, bunun yasal zeminde bir hak ihlali olduğunu hatırlatan Ebru Akkal, “Sayın Öcalan gözaltına alındığında, Türkiye uzun süre uygulamadığı idam cezasını kaldırdı. Dolayısıyla cezanın onaylanmasıyla sonra gelişen bir durum. 1999 yılından sonra AİHM’ye birçok başvuru yapıldı. İlk karar 2005 yılında çıktı, ardından 2014 yılına kadar bir dizi karar izlendi. Tecrit, İmralı’dan başlıyor ve bütün cezaevlerinde sürüyor. 11 yıldır uygulanmayan bir kararla ilgili herhangi bir prosedür uygulanmadı, STK’lar, İHD, ÖHD kurumları komiteye bildirimlerde bulunarak süreci görünür hale getirdi. Bunlar tarafından yapılan başvurularla bir örgütlenme oluştu. Ancak muhatap Sayın Öcalan olduğu için toplum karara tepki göstermedi. Umut hakkı doğrudan tahliye edilme durumu anlamına gelmiyor, fakat bu süreç bir inceleme süreci olarak alınmalıdır. Hapis cezalarının arttığı bir dönemdeyiz; bu gerçekliğimiz bu değil. 25 yıl uzun bir süre olarak tartışılabilir, ama AİHM kararlarına baktığımızda, 10-11 yıldır bir ihlalin uygulandığını söylemek mümkün” dedi.
Ebru Akkal, konuşmasını Türkiye’nin AİHM kararlarına uymamasına dair Osman Kavala, Kobanê Davası tutsaklarının yaşadığı ihlalleri yasal düzlemde detaylıca paylaşarak sonlandırdı.
‘Eren Baskın’dan Eren Bülbül’e bir yol kurabilir miyiz?’
Cezmi Baskın’ın oğlu Eren Baskın ise, cezalar ve cezaların uygulanmaması politikasının temelinde 1995 yılından beri faili meçhul cinayetlerin cezasızlıkla sonuçlandığını belirtti. Eren Baskın, devamında faili meçhul katliamların sayısına dikkat çekti. Birçok faili meçhul katliamda, yakınlarının cenazelerine ulaşmak isteyen aileler olduğunu belirten Eren Baskın, faillerin zamanaşımı nedeniyle yargılanmadığını söyledi. Eren Baskın, ardından zamanaşımına örnek olarak başta babası Cezmi Baskın dosyasını gösterdi. Eren Baskın, bununla bağlantılı olarak sürece dair şu ifadelere yer verdi: “Barış sürecinde bizim taleplerimizi törpülemeye çalıştık. Sayın Öcalan ile başlayan bir süreçle onurlu bir barış olacaksa, organize olan acılarla affetmeye hazırım demek gereğini duydum ve bunu birçok alanda anlatamaya çalıştım. Babam katledildiğinde 5 yaşındaydım. Babam memurdu. Hayatım öyle bir şeye evrildi ki, yaşamının her alanı faili meçhul kelimesi ile sanki bir kutunun içindeymişim gibi geçti. Bu süreçte affetmeye hazırım diyorum. Eren Baskın’dan Eren Bülbül’e bir yol kurabilir miyiz? Bu süreçte bunu yapmalıyız.”
Panel, soru-cevap kısmı ve panelistlere verilen plaket ile sona erdi.







