Gazeteci Nadire Mater: Barış tartışılırken medya hâlâ sıfat üretiyor
- 13:48 7 Aralık 2025
- Güncel
İSTANBUL- Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’nda konuşan gazeteci Nadire Mater, barış sürecinin tartışıldığı bir dönemde medyanın hâlâ aktörlere çeşitli sıfatlar ekleyerek haber yapmasını eleştirerek, “Her şeyi söylemenin bir yolu vardır; ana akımından muhalifine tüm gazetecilere büyük sorumluluk düşüyor” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), İstanbul’da gerçekleştirdiği “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı”nın ikinci gününde ikinci oturumunda son olarak Gazeteci-Yazar Nadire Mater söz aldı.
‘Gazeteciler için çok geç ama siyasiler için erken bir çağrıydı’
Nadire Mater, konuşmasına 1990’lı yıllarda yaşananları anlatarak başladı. Ocak 1990 yılında Sokak Gazetesi dergisini çıkarttıklarını belirten Nadire Mater, “Ben de o kadro içindeyim ve bu kadro ile 7 ay boyunca dergiyi çıkardık. O sırada Türkiye’de yazılmayanları yazmaya çalışan ve bugün geriye dönüp baktığımda pek çok şeyi gerçekten yazmayı bir şekilde başarabilmiş bir dergi olduğunu düşünüyorum. Ocak 1990’da Kürt ve Türk aydınlarının ortak imzasıyla ‘Doğu’da Savaşa Son’ diye bir kapak yapmıştık. Bu çağrı, biz gazeteciler için geç kalmış; siyasiler içinse erken bir çağrıydı. Bu çağrıyla kimi çevrelerden ‘Savaş mı var?’ tepkisi alırken, kimi çevrelerden de ‘Size mi düştü savaşı durdurmak? Siz mi savaşı başlattınız da bu konulara giriyorsunuz?’ şeklinde hadsizce azarlamalara maruz kalmıştık” dedi.
‘Taleplerimiz Öcalan ile aynıydı’
Eruh baskınının ardından yaşananları yazdıklarını ve bunun üzerine karşılaştıkları baskıları anlatan Nadire Mater, “1990 Ocak ayında Eruh baskınlarının üzerinden 6 buçuk yıl geçmişti. Barış istemek için hiç de erken bir zaman değildi. Abdullah Öcalan’ın 1990’larda yaptığı açıklamalar, televizyonlarda yayınlanan görüşleri ve Sokak Dergisi’nde kendisiyle iki sayı yayımladığımız söyleşi… Dergide yazdığımız talepler, o taleplerle oldukça örtüşüyordu. Sonrasında 3 yıl geçti, 1993’te Özal iktidardaydı ve Türkiye’de ilk ateşkes ilan edildi. Ancak ateşkes uzun sürmedi; Mayıs ayında 33 askerin hayatını kaybetmesiyle ilk ateşkes akamete uğradı ya da yok edildi” diye konuştu.
‘Her şeyi söylemenin yolu vardır’
Gazetecilerin bulundukları mecralarda barış dilini geliştirecek alanlar açabileceğini ifade eden Nadire Mater, “Bu dönemde Özgür Gündem gazetesi yayına başladı. Özgür Gündem’de ayaklarını kaybeden, öldürülen arkadaşlarımızı ve meslektaşlarımızı anmak istiyorum. Yeni bir soluktu ve çok yeni bir şeydi; Kürdistan bir nevi İstanbul’a taşınmıştı. Bu çok anlamlıydı ama kabul edilebilir bir şey değildi. Kürdistan’da muhabir olarak çalışan arkadaşlarımız öldürüldü, hapsedildi. Biz gazeteci cinayetlerine yeterince sahip çıkamadık. Ama 1996 yılında Metin Göktepe’nin öldürülmesiyle birlikte durum değişti. Cinayet artık İstanbul’a da gelmişti; 1992 Newrozu'nda Berlin’de de öldürülmüştü. Dolayısıyla gazeteci cinayetlerine karşı daha fazla tavır gelişmeye başladı. O zaman da askeriyenin emrine girmiş bir medya vardı. Buna rağmen medyada hiçbir şey yapılamaz değildi. Buradan çıkaracağımız örnek şu olabilir: Gazeteci nerede, nasıl konumlanırsa konumlansın medyada kendine yer açabilir. Her şeyi söylemenin bir yolu vardır” sözlerini kullandı.
‘Hâlâ sıfatlar eklenerek haber yapılıyor’
Nadire Mater konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dilin gücü var. Biz her şeyi dille kuruyoruz; iktidarı da, medyayı da, haberi de. Dolayısıyla savaşın olduğu yerde savaşa ‘terörle mücadele’ dersek barış talep etmek mümkün olmaz. Savaşanlara ki bugün hâlâ deniyor, ‘terörist’ dediğimizde elbette ‘terörle mücadele’ olur. Bugün gelinen noktayı düşündüğümüzde şöyle bir tablo var: Devlet Bahçeli ‘kurucu önder’ diye konuşuyor ama öte yandan bazı medya organlarında sim vermek istemiyorum, yeniden üretmek istemiyorum hâlâ birtakım sıfatlar eklenerek haber yapılıyor. Bu yapılırken de sanki çözüm yanlısıymış, barıştan yana konuşuyorlarmış gibi davranılıyor. Bu, bugünkü kritik dönem açısından son derece önemli.”
Yüzde 90’ı iktidar medyası
Nadire Mater, “Bugün yaşadıklarımız aslında bugüne de ışık tutuyor. Ama ne tür farklılıklar var derseniz; gazeteciler gerçekten bir şeylerin yapılabileceğine inanarak mücadele ettiler. Bununla ilgili hapse giren Kürt olmayan gazeteciler de oldu. Fakat bugün başka bir medya düzeni var. Homing Medyası’ndan AKP’nin iktidar medyasına geçilmiş durumda. Homing Medyası da iktidarla iç içeydi; sermaye ve iktidar el eleydi. Şimdi ise medyayı iktidar medyası ve iktidar karşıtı medya olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Bu ayrışmada iktidar medyası çok net ve giderek çoğalıyor. DMSB gibi yapılar da işin içine giriyor. Artık oran yüzde 90’a ulaşmış durumda” dedi.
‘Ana akımından muhalifine tüm gazetecilere iş düşüyor’
Nadire Mater şöyle devam etti: “Şu anda çözüm tartışılıyor, süreç tartışılıyor. Ki bunu bile adlandıramıyoruz, bu çok önemli. Adı kalmamış bir şeyi tartışıyoruz. Komisyon çalışmaları var, başka gelişmeler var. Dolayısıyla bunlara çok takılmadan ilerlemeye çalışıyoruz. Güç odaklarından bağımsız medya çok az. Gazeteler ve gazeteciler umutsuzluk ve belirsizlik içinde. Nerede çalışırlarsa çalışsınlar, istisnalar dışında, olması gerektiği gibi haber yapmakta artık o kadar hevesli değiller. Heves kırıldığı için riskler ve tehditler arttığından gazeteciler sessiz kalmayı ya da problem yaratmayacak haberleri yapmayı tercih ediyor. Televizyonlardaki kışkırtıcı ortam ise siyasileri de çok etkiliyor. Bu kışkırtmalara herkes kapılabiliyor; bundan kimse muaf değil.”







