
‘Şiddet hiçbir zaman kader değildir’
- 09:02 21 Ekim 2025
- Güncel
Pelşin Çetinkaya
AMED – Toplumda normalleştirilmeye çalışılan kadına yönelik şiddete ilişkin değerlendirmede bulunan Avukat Esra Saçaklıdır, şiddetin son bulması için yalnızca yasal düzenlemelerin değil, aynı zamanda eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının da hayati önem taşıdığını vurguladı. Esra Saçaklıdır, “Şiddet hiçbir zaman kader değildir” dedi.
Kadına yönelik şiddet artmaya devam ederken, faillerin cezalandırılması konusunda etkin uygulamaların yapılmaması toplumda büyük bir korku yaratıyor. Bir yandan toplumda kullanılan ataerkil dil, toplumsal baskılar ve uygulanan cezasızlık politikasıyla şiddet normalleştirilmeye çalışılırken, diğer yandan bu uygulamalar faillere güç vererek sorunun büyümesine neden oluyor. Şiddetin temel ayağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve geleneksel roller, kadınların baskı altında kalmasına neden olurken ekonomik bağımlılık da şiddetin sürmesine katkı sağlıyor.
Meşrulaştırılmaya çalışılan kadına yönelik şiddete ilişkin Avukat Esra Saçaklıdır değerlendirmelerde bulundu.
‘Ataerkil zihniyet ve cinsiyet eşitsizliği şiddetin temel ayağı’
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kadına yönelik şiddetin artması noktasında büyük bir etken olduğunu belirten Esra Saçaklıdır, “Ülkemizde kadına yönelik şiddetin artış göstermesi ve hâlâ yaygın olmasının en büyük sebebi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derin bir etki yaratmaya devam etmesidir. Kadın hukuk önünde eşit görünse de pratikte ataerkil normlar ve ataerkil zihniyet anlayışı hâlâ sürmektedir. Ne yazık ki bu anlayış bazen hukukta da kullanılabiliyor.
Bahsettiğimiz bu durum, hukukta da yer bulduğunda kadın, failin yargılanmayacağını düşündüğü için verdiği mücadeleyi bırakmak zorunda kalabiliyor. Ayrıca failler de bu durumu fırsat bilip rahat rahat suç işleyebiliyor. Kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel olarak değerlendirmemek lazım. Toplum boyutuna bakıldığında ekonomik, cinsel, sosyal ve dijital şiddet biçimleriyle de karşılaşıyoruz.
Bu şiddetlerin odak noktası ise kadının yaşam hakkına, özgürlüğüne ve onuruna yönelik gerçekleştirilen bir saldırı olarak görülmelidir. Bunu gerçekten kanayan bir yara olarak değerlendirmek gerekiyor. Şiddetin her biçiminin merkezinde bir anne, bir kız çocuğu ya da bir kardeş vardır. Bu yüzden bir bütün olarak bu baskı, şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilmesi gerekmektedir” dedi.
‘Fail erkek değil kadın yargılanıyor’
Erkek egemen zihniyetin yargı mekanizmasında da işlediğine dikkat çeken Esra Saçaklıdır, “Şöyle ki, kadın şiddete maruz kaldığında emniyete gittiğinde kolluk kuvvetlerinin küçümseyici tavırlarına maruz kalıyor. Şiddet mağduriyetine dikkat çekilmiyor. Yine sorun mahkemeye taşındığında kadınlar mahkeme tarafından da sorgulanıyor ve yargılanıyor. Bu da insanda, şiddete karşı verdiği mücadelede moral bozukluğu yaratıyor.
Halbuki hukuk, mağdurların hareketleri, davranışları, fiilleri, eylemleriyle değil; faillerin eylemleriyle ilgilenmeli. Hukuk sistemi mağdurların geçmişte neler yaptığına değil, faillerin ne yaptığına odaklanmalı ve bunu değerlendirmelidir.
Sürekli ‘cezasızlık politikasından’ bahsediyoruz. Bahsettiğimiz bu politika açıkça belirtilmiş bir politika değildir aslında; daha çok bir tavır olarak gelişmiştir. Süregelen ve alışagelmiş bir tavır... Bu politika, faillerin iyi hal indirimlerini, haksız tahrik indirimlerini, sürecin uzamasını ve delillerin toplanamamasını kapsıyor. Bu politikanın uygulanmasıyla da kişide moral bozukluğu oluşuyor; bir şeyler bulunsa bile mahkemenin hiçbir şey yapamayacağı, failin cezalandırılamayacağı düşüncesi yaygınlaşıyor.
Bu sebeple kadınlar korkuyla yaklaşarak ifade vermeye bile gidemeyebiliyor. Bu durumdan ötürü ne yazık ki kadınlar şiddeti normalleştirmeyi bir kader olarak görebiliyor” ifadelerini kullandı.
‘Ataerkil dilden vazgeçilmeli’
Esra Saçaklıdır, şiddetin son bulması için ilk adım olarak zihniyetin değişmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “Çözüme bakacak olursak sadece ceza verilmekle sorun çözülmez. Bizim zihniyeti değiştirmemiz, dönüştürmemiz gerekiyor. Bu zihniyet ancak eğitim ve farkındalık programlarıyla değişip dönüşebilir. Bu sayede toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilebilecektir.
Yargı açısından da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı ataerkil yargının kullandığı dil değişmeli. Değişmediği müddetçe faillerin yaptıkları yanlarına kâr kalır. Bununla birlikte iyi hal indirimleri de ortadan kaldırılmalı.
Son olarak kadınlara şunu söylemek istiyorum: Şiddet hiçbir zaman kader değildir. Sessizlik kesinlikle kabul edilemez. Sessizlik güçsüzlüktür. Biz kadınların, birbirimize destek olarak hem toplumu hem hukuku değiştireceğimize inanıyoruz. Biz avukatlar olarak bu mücadelenin her zaman yanında olacağımızı bildirmek istiyoruz.”