‘Aile yılı erkek şiddetini meşrulaştıran rejimin inşasıdır’

  • 09:04 5 Ekim 2025
  • Güncel
 
 
İZMİR - Aile yılını kadınların hedef alındığını dile getiren Mor Dayanışma Temsilci Meclisi üyesi Zeynep Eda Berfin Tozlu, “Aile yılı kadınları eve hapsetmeye, erkek şiddetini meşrulaştırmaya dönük bir rejim inşasıdır” dedi.
 
Kadınların en güvensiz olduğu yer evleri iken, iktidar “Aile Yılı” adı altında kadınları daha da eve hapsetmeye çalışıyor. JINNEWS'in derlediği verilere göre, 2025’in ilk 6 ayında en az 136 kadın erkekler tarafından katledildi; 145 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Erkek şiddeti her geçen gün artarken iktidar kadınları korumak yerine, kadın düşmanı politikalarla failleri koruyor. 
 
Aile yılının artan erkek şiddetiyle olan ilişkisine dair değerlendirmelerde bulunan Mor Dayanışma Temsilci Meclisi üyesi Zeynep Eda Berfin Tozlu, iktidarın kadın katliamlarını meşrulaştıran politikalarının failleri cesaretlendirdiğini söyledi.
 
 ‘Aileyi koruma yaklaşımı, kadın varlığını inkâr ediyor’
 
Kadın katliamlarının artmasıyla birlikte aynı zamanda bu katliamların biçim değiştirdiğini ifade eden Zeynep Eda Berfin Tozlu, aileyi koruma yaklaşımının kadınların varlığını inkâr ettiğini belirtti. Zeynep Eda Berfin Tozlu, “Kadınların en çok aileleri içinde katledildiklerini bildikleri halde, kadınları aile içine hapsettikleri bir programla karşımıza çıkıyorlar. Her gün daha farklı ve çok daha vahşi kadın cinayeti haberiyle uyanıyoruz. Her gün neredeyse üç kadının erkekler tarafından katledildiğini görüyoruz. Kadınlar, iş cinayetleriyle öldürülüyorlar, yoksullukla burun burunayız, ekonomik kriz kapıda. Sefalet düzeni içinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Aile yılı söylemi, tüm bunları görmezden gelen, kadınları eve hapsetmeye çalışan bir politikadır. Çünkü ‘kadın özgürleşmesin, kendi başına var olmasın, erkek egemenliğiyle de kadını eve hapsedelim’ diyorlar. Aynı zamanda işin ucundan da sermaye tutuyor, ucuz iş gücü için, kadınların doğum yapması için teşvikler veriyor. Çocuk başına paralar veriliyor. Bu şekilde de aile yılı kapsamında kadınları eve kapatmayı hedefliyorlar. Aile yılı, tamamen kadın düşmanı politikalarını sürdürecekleri ve o yılı aile söylemiyle de destekledikleri bir hale gelmiş durumda. Aslında bir rejimin inşası bu” dedi. 
 
‘İktidar, kadınların aileyi koruma adı altında katledildiğini biliyor’
 
Kadınların toplumda kadın kimliğiyle değil, anne olarak görüldüğünü söyleyen Zeynep Eda Berfin Tozlu, “Kadınlar, ikincil bir konumda görülüyor. Aileyi koruma adı altında kadınların katledildiğini gayet iyi biliyorlar. Aile içinde şiddet oranlarının arttığına son derece hâkimler. Ancak bu konulara yönelik politika üretmemek konusunda kararlılar. Kadın katliamlarının arttığı süreçte aile vurgusu yapmak, düşmanca politikalarını sürdürecekleri anlamına geliyor. Sadece toplumsal cinsiyet boyutundan değil. Kendilerine ait kurmak istedikleri bir rejim var. Türkiye’nin şu anda geneline bakıldığında faşist, Erdoğanist, İslami bir iktidar yapısı hâkim. Faşizm günden güne kurumsallaşıyor. Bir yanda kayyumlar, kadın cinayetleri artarken kadın düşmanı politikaların daha da gözümüze çarpıyor olmasıyla birlikte Cuma hutbeleriyle bunları meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Aslında kendilerine ait kurmak istedikleri bu faşist rejimin taşlarını döşüyorlar. Dolayısıyla toplumsal muhalefetin en güçlü dinamiklerinden birini tutan kadın hareketi, bu yapıya boyun eğmedi, her zaman da buna karşı mücadele etti. Bu yüzden de kadınlara yönelik düşmanca politikaya devam edecekler” ifadelerine yer verdi.
 
‘Cezasızlık politikalarıyla katliamlara meydan açıyorlar’
 
Cezasızlık politikalarının artan kadın katliamına rağmen devam ettiğine dikkat çeken Zeynep Eda Berfin Tozlu, “Önleyici politikalar ‘yasalar içerisinde var’ görünüyor fakat uygulanmıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıktıklarında; ‘zaten 6284 var’ diyerek yerli ve milli söylemiyle çıkmışlardı ama biz yıllardır feminist kadın hareketi olarak İstanbul Sözleşmesi’nin tam uygulanmamasının sonuçlarını yaşadığımızı söyledik. Bir erkek elinde silahla, elini kolunu sallayarak hastaneye girebiliyor ve bir kadını katledebiliyor. Kadının üç kez uzaklaştırma kararı aldırdığını da yazılan haberde görüyoruz. Üç kez uzaklaştırma çıkartmak ne demek? Sonuç, bir kadının daha hayattan koparılması demek oluyor. İş buraya gelene kadar o uzaklaştırma kararlarının takip edilmesi gerekiyor. ‘Kadının beyanı esastır’ın uygulanması gerekiyor. Bunu kelepçeyle yapabilirler. Yanımıza yaklaşıp yaklaşmadığını anladığımız önlemler var. Uzaklaştırmaların aşımı durumunda önleyici kısa süreli hapis cezaları oluyor, caydırıcı cezalar vermek zorundalar. Bir yanı bu önleyici cezalar olmak zorunda, diğer yanı da cezasızlık politikalarıyla kadın cinayetlerinin artmasına alan ve meydan açıyorlar. Failleri cesaretlendiriyorlar. Bir iki yıllık cezalarla nasıl olsa çabuk sıyrılacağını bildiği için erkekler buradan asla geri adım atmıyor. Çünkü bu işin içinden sıyrılabileceğini biliyor” sözlerini kullandı. 
 
‘Patriyarkal sistem karşısında bir arada olmalıyız’
 
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği süreçte cezaevindeki faillerin tahliye olmayı beklediklerini hatırlatan Zeynep Eda Berfin Tozlu, “Failler avukatlarını arayarak ‘Sözleşme iptal oldu, biz çıkabilir miyiz?’ dediler. Pınar Gültekin davasını biliyoruz. Kadın hareketi olarak bir kazanımdır o dava bizim için. Ancak yaklaşık 6-8 ay öncesinde tekrardan cezanın indirilmesiyle ilgili kararlar verdiler. Yargı da bunun peşini bırakmıyor. Dolayısıyla bir an önce hem önleyici hem caydırıcı yasaların gelmesi gerekiyor. Her güne bir cinayet haberi, ölüm haberi, taciz haberiyle uyanıyoruz. Hayatlarımız çok zor artık. Bırakın standart yaşamlar yürütmeyi, karnımızı doyurmakta, kiramızı ödemekte zorlanıyoruz. Barınma gibi bir sorunumuz var. Temiz gıdaya ulaşamıyoruz. Artık hayatta kalmak yeterince zorken yapabileceğimiz tek şey bütün bunların karşısında birlikte olma gücümüzü kullanmak ve kenetlenmek. Çünkü bu patriyarkal kapitalist sistemin karşısında, bir arada olarak gücümüzü fark ederek üstesinden gelebiliriz” şeklinde konuştu.