Kayıpların akıbetini sordular 2025-10-25 14:18:20   HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları ve İHD yaptıkları açıklamalarla adalet taleplerini yineledi.    Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından kayıpların akıbetini sormak amacıyla düzenledikleri eylemler bu hafta da devam etti.    Amed   İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 872’inci haftasında Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde 25 Ekim 1995’te Amed’de JİTEM elemanları tarafından takip edildikten sonra kaybedilen Hamza Arslanoğlu’nun failleri soruldu.    Gözaltında kaybettirilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde ilk olarak konuşan Hamza Arslanoğlu’nun oğlu Mesut Arslanoğlu, babaannesinin, ölünceye dek oğlunu aradığını, bulamadan yaşamını yitirdiğini ve torunlarına, oğlunu bulduklarında yanına gömmelerini vasiyet bıraktığını söyledi. Hamza Arslanoğlu, “Bu vasiyeti kendi çocuklarıma bırakmak istemiyorum. Babamın kemiklerini arıyorum. Bulamazsam, yarın çocuklarım dedelerinin kemiklerini arayacaklar. Barışı konuştuğumuz bu günlerde barış nedir diye bana soracak olursanız; barış bir babanın akşam eve gidebilmesidir, barış bir annenin evladı dışarıda iken o annenin o evladın hayatından endişe edip korkmamasıdır. Ve bir daha bu topraklarda bu coğrafya da bu tür acılar yaşanmamasıdır. Bizim çektiğimiz acıları başka bir aile yaşamasın” dedi.    Ardından söz alan Amed Büyükşehir Eşbaşkanı Ayşe Serra Bucak ise gözaltında kaybedilenlerin, faili meçhulde katledilenlerin akıbetinin, bir hukuk devleti çerçevesinde araştırılması gerektiğini belirtti. Henüz adaletin sağlanmadığını belirten Serra Bucak, “Ne yazık ki yakınların ailelerinin, annelerin, evlatların hasreti bitmedi. Bu elbette büyük bir vicdan yarası açmakta ve bu vicdan yarası az önce arkadaşımızın bahsettiği gibi ne yazık ki nesilden nesile aktarılmaktadır. Sisteme, iktidara soruyoruz. Daha kaç nesile vicdan yarasını aktaracaksınız? Bunun cevabını merak ediyorlar. 90’lı ve 90’lı yılların karanlığında kaybedilenlerin akıbetini soruyoruz. Onlar bu halkın hakikatini görmek istemeseler de, onlar salonlarda, mikrofonlarla bambaşka bir üslup geliştirse de; Biz kendi hakikatimizi, kendi var olma gerekçemizi, kendi arayışımızı ve hakikat mücadelemizi sormaya, sürdürmeye, kayıplara, gözaltında kaybedilenlere, faili meçhullere ne oldu demeye devam edeceğiz” diye konuştu.   Kaybedilme hikayesi okundu   İHD Yönetim Kurulu üyesi Ali ihsan Demirtaş tarafından okunan Hamza Arslanoğlu’nun hikayesi şöyle: “Hamza Arslanoğlu evli 4 çocuk babasıydı. Geçimini inşaatlarda boyacılık yaparak geçiren Hamza Arslanoğlu aynı zamanda HADEP Amed İl Yönetiminde yer alıyordu. Hamza Arslanoğlu HADEP İl Yönetiminde yer aldığından dolayı sürekli JİTEM elemanları tarafından izleniyordu. Kaybedilmeden bir süre önce Dağkapı semtinde arkadaşı Ali Tekdağ ile birlikte silahlı saldırıya uğradı fakat yara almadan kurtulmuştu.   Hamza Arslanoğlu 25 Ekim 1995 tarihinde eşine bir iş için Amed’in Lice ilçesine gideceğini ve arkadaşları akşam saatlerinde eve misafirliğe geleceğini söyleyerek sabah saatlerinde evden çıkar.    Evden ayrıldıktan sonra Bağlar semtinde Mürsel diye bir arkadaşının dükkânına telaşla giren Hamza Arslanoğlu, JİTEM tarafından takip edildiğini söyler. Bunun üzerine dükkân sahibi şapkasını ve montunu kendisine verdikten sonra kahvedekilere haber vermek için dükkândan ayrılır. Dükkân sahibi döndüğünde Hamza Arslanoğlu’nun orada olmadığını görür. Hamza Arslanoğlu’ndan o tarihten sonra bir daha haber alınamaz.   Hamza Arslanoğlu kaybedildikten sonra polisler evine sık sık baskınlar düzenliyordu. Bu baskınlar esnasında aile tehdit ve hakaretlere maruz kalıyordu. Aile daha fazla bu baskılara dayanamayarak İzmir’e taşınmak zorunda kalır. Hamza Arslanoğlu’nun ailesi tehdit edildiğinden ve can güvenliğinin olmadığından dolayı herhangi bir kuruma başvuruda bulunmaz. Hamza Arslanoğlu dosyası öylece faili meçhul olarak kalır.”   Ardından kayıp ve faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenler için oturma eylemi yapıldı.   Êlih   Êlih’te ise İHD ve kayıp yakınları eylemi, 708’inci haftasında Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde sürdü. Bu haftaki eylemde, 15 Ekim 1994'te Dersim’in Xozat (Hozat) ilçesine bağlı Taşıtlı köyünde güvenlik güçleri tarafından alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Nazım Gülmez’in akıbeti soruldu.    Nazım Gülmez’in kaybedilme hikayesini İHD yöneticisi Zana Yücel Bozkurt okudu.    Nazım Gülmez’in hikâyesi şöyle: “61 yaşındaki Nazım Gülmez, evli ve 9 çocuk babasıydı. Gülmez, tarım ve hayvancılıkla uğraşıp, geçimini sağlıyordu. 13 Ekim 1994 tarihinde Ali Boğazı bölgesinde Bolu Komando Tugayına bağlı askerler tarafından icra edilen askeri operasyon sırasında, Dersim ili Hozat ilçesine bağlı Taşıtlı köyüne baskın gerçekleşir. Köy muhtarı ve bir köylü askerler tarafından gözaltına alınır. Köylüler akşam saatlerinde serbest bırakılır. Bu baskından 2 gün sonra 15 Ekim 1994 tarihinde, öğlen saatlerinde aynı askerler tekrar köye gelir, köyde arama yaparlar, ardından evler ateşe verilerek yakılır. Operasyona katılan askerler Nazım Gülmez’i kendilerine arazide kılavuzluk yapması gerekçesiyle evinden aldılar. Nazım Gülmez, çaresiz bir şekilde askerler tarafından köy muhtarı ile tüm köylülerin gözleri önünde zorla götürülür. Ailesi kendisinden o günden beri hiçbir haber alamaz.Kayıp Nazım Gülmez’in eşi Garip Gülmez, olaydan bir ay sonra Hozat'taki binbaşıya eşinin akıbetini sorar. Binbaşı tarafından kendisine şu yanıt verilir: ‘Biz onları elimizde bir süre tuttuktan sonra serbest bıraktık, şimdi biz de onu arıyoruz’ şeklinde beyanda bulunmuştur.”   Açıklama, oturma eyleminin ardından son buldu.   Colemêrg   İHD ve kayıp yakınları Colemêrg'in Gever (Yüksekova) ilçesinde Sanat Sokağı'nda kayıpların akıbetini sordu. Kaybettikleri yakınlarının fotoğrafları ve "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" pankartı taşıyan kayıp yakınları, 27 Ekim 1995’te kaybedilen Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş’ın akıbetini sordu.    Açıklamayı okuyan İHD üyesi Musa Bor, “Yüksekova çetesi ve Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu’na bağlı askerler Yüksekova’ya bağlı Ağaçlı Köyü’ne geldi. Askerler köylüleri dipçikliyerek, yaşlı insanları yerlerde sürükleyerek köy meydanında topladı. Rastgele seçilen 73 yaşındaki yürüme zorluğu çeken Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Tabur’una götürdü. Onları sormak için tabura giden ailelere binbaşı Yurdakul, ‘24 saat gözaltında tutulacaklar’ dedi. Aileler tekrar tabura gittiğinde ise ‘kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin’ dedi. Ailelerin yaptığı başvurular sonuçsuz kaldı, üç köylüden bir daha haber alınamadı” dedi.  İç hukuktan sonuç alamayan ailelerin, AİHM’e başvurduğunu söyleyen Musa Bor, “AKP Hükümeti AİHM’e yaptığı savunmada suçu kabul ederek, üç kişinin kaybolması nedeniyle üzgün olduğunu belirtti ve kayıplarla ilgili etkin soruşturma yürütmeyi taahhüt etti. İhlali kabul ederek tazminat ödeme yoluna gitti. Bir kez daha söylüyoruz: Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken, Münür Sarıtaş ve tüm kayıplarımızı aramaktan, faillerinin yargılanarak cezalandırılmalarını talep etmekten vazgeçmeyeceğiz”  dedi.    Açıklama, oturma eylemi ile sona erdi.   Riha   Kayıp yakınları, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle Riha'nın (Urfa) Haliliye ilçesinde bulunan Novada Park önünde eylemlerinin 59'uncusunu gerçekleştirdi. Ellerinde kayıplarının fotoğraflarıyla “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartı taşıyan kayıp yakınlarına çok sayıda insan hakları savunucusu da destek verdi. Basın açıklamasını İnsan Hakları Derneği (İHD) Riha Şubesi yönetim kurulu üyesi Enes Milli okudu.   Üstü kapatıldı   Bugün Şerif Geçgel'in akıbetini sormak için toplandıklarını söyleyen Enes Milli, davanın üstünün kapatıldığını söyledi. Enes Milli, "39 yaşındaki Şefik Geçgel Siverek Yılanlı köyünde yaşıyordu, Şefik Geçgel ve ailesi korucu olan akrabaları Mehmet Geçgel ile aralarında bir arazi anlaşmazlığı vardı.Konu adli makamlara intikal etmiş, mahkeme itilafa konu arazinin Şefik Geçgel ailesine ait olduğuna karar vermişti. Bu durumu kabullenmek istemeyen Mehmet Geçgel intikam amacıyla Şefik Geçgel in PKK olduğuna dair ihbarda bulundu. 11 Kasım günü sabah saatlerinde Mehmer Geçgel kendisi gibi korucu olan oğulları Sinan ve İbrahim Geçgel, Bucak aşiretinin korucuları, Üsteğmen Ahmet Şentürk ün komuta ettiği askerlerle birlikte Yılanlı köyüne baskın yaptı, Şekik ve aile arasında ismi Hamo olarak bilinen kuzenini gözaltına aldı. Duruma itira eden aile bireylerine gözaltı işlemini gerçekleştiren uzman çavuş Mehmet Kıraç ve astsubay Mehmet Demirci bir soruşturma kapsamında ifadelerinin alınacağını ve daha sonra bırakılacağını söyledi.Askeri araca bindirilen kuzenler köyden uzaklaşınca araçtan İndirildi. Açık arazide gün boyu işkenceye tabi tutuldular. Akşam üzeri Hamo Geçgel yaralı bir halde arazide bırakıldı. Şefik Geçgel ise tekrar araca bindirilerek götürüldü.O günden sonra 9 çocuk babası Şefik Geçgel den bi daha haber alınamadı. Aile Siverek ve Urfa savcılıklarına, Urfa Emniyetine; Urfa Valiliğine, Genel Kurmay Başkanlığına başvurdu ancak Şefik Geçgel'in gözaltına alındığı rededildi" dedi.   'Etkin bir soruşturma yürütülsün'   Enes Milli son olarak, soruşturmanın yeniden yapılmasını talep ederek şu ifadeleri kullandı: "Bütün köyün ve ailesinin tanıklığında göz altına alınan Şefik Geçgel için devletin ilğili tüm kurumları söz birliği halinde operasyon yok gözaltı yok dedi. Ailenin bugüne kadar yaptığı tüm suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Anne Aveş Geçgel oğlundan bir haber alamadan 2000 yılında aramızdan ayrıldı. Eşi Aliye Karakaya çocukları ve kardeşleri Şefik Geçgel'i aramayı hukuki girişimlerde bulunmayı sürdürüyor. Şefik Geçgel’i gözaltına alanlar ve işkence ile sorguladıktan sonra kaybedenler bilinmektedir. Etkin bir soruşturma yürütülmesi halinde suçu ve suçluyu açığa çıkarmak mümkündür. Şefik Geçgel dosyasındaki takipsizlik kararlarının kaldırılıp soruşturmanın yeniden açılmasını ve etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesini talep ediyoruz."   Açıklama, oturma eylemi ve alkışlarla son buldu.